+90 530 474 08 02
+90 532 625 52 91
Pancarlı Mah. 58127Nolu Sk No:19, 27060 Şehitkamil/Gaziantep
Muteber Hukuk
No Result
View All Result
Perşembe, 8 Mayıs, 2025
  • Giriş
  • Anasayfa
  • Makaleler
    • Gayrimenkul Hukuku
    • Aile ve Boşanma Hukuku
    • Miras Hukuku
    • İş Hukuku
    • İcra ve İflas Hukuku
    • Tazminat Hukuku
    • Ticaret Hukuku
    • Tüketici Hukuku
    • Vergi Hukuku
    • Ceza Hukuku
    • Fikri Mülkiyet Hukuku
    • İdare Hukuku
    • Uluslararası Hukuk
    • Sağlık ve Tıp Hukuku
    • Vatandaşlık Hukuku
    • Bilişim Hukuku
    • Şirketler Hukuku
  • Hizmetlerimiz
    • Gayrimenkul Davaları
    • Ticaret ve Şirket Davaları
    • Tazminat Davaları
    • İş Davaları
    • Aile ve Boşanma Davaları
    • Ceza Davaları
    • Miras Davaları
    • Uluslararası Davalar
    • Fikri Mülkiyet Davaları
  • Kurumsal
    • Hakkımızda
    • Yazar/Avukat
      • Av. Batuhan ATALAR
      • Av. Hamza ÇOLAK
  • Belgeler
    • Kira Sözleşmesi
  • S.S.SYeni
  • İletişim
WhatsApp
Muteber Hukuk
  • Anasayfa
  • Makaleler
    • Gayrimenkul Hukuku
    • Aile ve Boşanma Hukuku
    • Miras Hukuku
    • İş Hukuku
    • İcra ve İflas Hukuku
    • Tazminat Hukuku
    • Ticaret Hukuku
    • Tüketici Hukuku
    • Vergi Hukuku
    • Ceza Hukuku
    • Fikri Mülkiyet Hukuku
    • İdare Hukuku
    • Uluslararası Hukuk
    • Sağlık ve Tıp Hukuku
    • Vatandaşlık Hukuku
    • Bilişim Hukuku
    • Şirketler Hukuku
  • Hizmetlerimiz
    • Gayrimenkul Davaları
    • Ticaret ve Şirket Davaları
    • Tazminat Davaları
    • İş Davaları
    • Aile ve Boşanma Davaları
    • Ceza Davaları
    • Miras Davaları
    • Uluslararası Davalar
    • Fikri Mülkiyet Davaları
  • Kurumsal
    • Hakkımızda
    • Yazar/Avukat
      • Av. Batuhan ATALAR
      • Av. Hamza ÇOLAK
  • Belgeler
    • Kira Sözleşmesi
  • S.S.SYeni
  • İletişim
No Result
View All Result
Muteber Hukuk
No Result
View All Result
Home Sağlık ve Tıp Hukuku

Komplikasyon Nedir ? Malpraktis ile Arasındaki Farklar Nelerdir? 2024

Av. Hamza Çolak by Av. Hamza Çolak
5 Mayıs 2025
in Sağlık ve Tıp Hukuku
Okuma Süresi:22 dakika okuma
139 1
A A
0
Komplikasyon Nedir ? Malpraktis ile Arasındaki Farklar Nelerdir? 2024
160
SHARES
2k
VIEWS
WhatsApp'ta PaylaşFacebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş
İçerik gizle
1 Malpraktis Nedir ?
2 Malpraktis Davalarında Hekimin Cezai Sorumluluğu
3 Komplikasyon Nedir ?
4 Komplikasyon İle Malpraktis Arasındaki Fark Nedir ?
5 Malpraktis Davalarında Komplikasyonların Varlığının Tespitinin Sonuçları Nelerdir ?
6 Komplikasyon Malpraktisin ayrımında Uzman Bilirkişi Raporlarının Önemi Nedir ?
7 Emsal Yüksek Yargı Kararları

Malpraktis Nedir ?

Malpraktis terimi, sağlık hizmeti sunan sağlık çalışanlarının, hastalarına karşı yaptıkları hatalı veya ihmalkar davranışlar sonucunda ortaya çıkan zararları ifade eden bir terimdir. Bu hatalar genellikle tıbbi hizmetlerin yetersiz veya hatalı verilmesi, yanlış tanı konulması, gereksiz tedaviler uygulanması, hatalı ilaç kullanımı veya hatalı cerrahi işlemler gibi durumları içerebilir.  İhmalkarlık, tedbirsizlik , özensizlik tıbben “Malpraktis” olarak karşılık bulur.

Türk Tabipler Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları‘nın Hekimliğin Kötü Uygulanması (malpraktis) başlıklı 13. Maddesinde düzenlenmiştir.

Hekimliğin Kötü Uygulanması (malpraktis)

-Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da
ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi
“hekimliğin kötü uygulaması” anlamına gelir.

Malpraktis vakalarında, hasta zarar görmüşse veya zarar görmesi muhtemel ise, hasta veya hasta yakınları genellikle hukuki yollara başvurarak tazminat talep edebilirler. Malpraktis vakaları genellikle aşağıdaki unsurları içerir:

1. İhmalkarlık veya Hata: Sağlık çalışanının hastaya karşı ihmal veya hata yapması sonucunda zarar meydana gelir. Bu hatalar genellikle tıbbi standartlara uymama, dikkatsizlik veya bilgisizlik gibi sebeplerden kaynaklanabilir.

2. Zarar: Hastanın sağlığında zarar meydana gelmesi, maddi veya manevi kayıplar yaşaması veya hastanın durumunun kötüleşmesi gibi sonuçlar ortaya çıkar.

3. Neden-sonuç İlişkisi: Malpraktis iddiasında bulunan hasta veya hasta yakınlarının, sağlık çalışanının hatalı davranışının zarara neden olduğunu kanıtlaması gerekir. Malpraktis vakaları genellikle sağlık hukuku ve tıbbi etik konularıyla ilgilenen uzmanlar tarafından incelenir ve çözümlenir. Bu tür vakaların çözümü genellikle uzman avukatlar, tıp uzmanları ve mahkemeler aracılığıyla gerçekleşir. Hasta veya hasta yakınlarının, malpraktis durumunda haklarını korumak ve tazminat talebinde bulunmak için hukuki danışmanlık alması önemlidir.

Malpraktis Davalarında Hekimin Cezai Sorumluluğu

Türkiye’de malpraktis davalarında cezai sorumluluklar genellikle şu şekildedir: 

1. TCK (Türk Ceza Kanunu) kapsamında, tıbbi hataların sonucunda ölüm veya ciddi yaralanma gibi durumlarda doktor veya sağlık personeli hakkında cezai sorumluluk doğabilir.

Taksirle yaralama

Madde 89
Madde 89- (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

2. Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddeleri uyarınca, tıbbi müdahale sırasında dikkatsizlik veya ihmalkarlık sonucunda hastanın sağlığına zarar verilmesi durumunda cezai yaptırımlar uygulanabilir.

3. Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen kasıt, taksir veya ağır ihmal gibi kavramlara göre, sağlık personelinin mesleki görevlerini yerine getirirken kasıtlı olarak ya da ağır ihmal sonucu hastaya zarar vermesi durumunda cezai sorumluluk söz konusu olabilir.

4. Tıbbi hata sonucu ölüm veya ciddi yaralanma durumunda, sorumlular Türk Ceza Kanunu hükümleri çerçevesinde cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalabilirler.Ancak, her malpraktis davası durumu farklı olabilir ve bu konuda daha detaylı bilgi almak için bir hukuk uzmanına danışmanız önemlidir.

Komplikasyon Nedir ?

Komplikasyon, genellikle bir hastalık, tedavi veya cerrahi müdahale sonrasında beklenmeyen ve istenmeyen bir durumun ortaya çıkmasıdır. Komplikasyonlar, sağlık sorunlarının daha karmaşık hale gelmesine, tedavi sürecinin uzamasına veya hastanın sağlığının olumsuz etkilenmesine neden olabilir. Komplikasyonlar genellikle hastalığın doğal seyri veya tedavi süreci içinde ortaya çıkabilen sorunlar olarak tanımlanır. Kabul edilebilir riskin tıbbi dönütü “Komplikasyon”dur.

Komplikasyonlar farklı tıbbi durumlar veya tedaviler için farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Örnek olarak:

1. Cerrahi Komplikasyonlar: Bir cerrahi operasyon sonrasında enfeksiyon, kanama, organ hasarı veya dikiş yeri açılması gibi komplikasyonlar ortaya çıkabilir.

2. Tıbbi Tedavi Komplikasyonları: İlaç tedavisi, radyoterapi veya kemoterapi gibi tıbbi tedavilerin yan etkileri veya alerjik reaksiyonlar gibi komplikasyonlar gelişebilir.

3. Hastalık Komplikasyonları: Bir hastalığın doğal seyri sırasında ortaya çıkan komplikasyonlar, hastanın durumunu daha karmaşık hale getirebilir.

4. Diğer Komplikasyonlar: Örneğin, yara iyileşmesi sorunları, metabolik bozukluklar, nörolojik komplikasyonlar veya psikolojik etkiler gibi diğer komplikasyonlar da olabilir.

Tedavi sürecinde veya sağlık sorunlarının seyrinde karşılaşılan komplikasyonlar, sağlık profesyonelleri tarafından takip edilir ve gerekli müdahaleler yapılır. Hastanın durumunu daha iyi anlamak ve yönetmek için komplikasyonlarla ilgili bilgi veren bir sağlık ekibi önemlidir. Hastaların ve yakınlarının komplikasyonlar hakkında bilgi sahibi olmaları ve sağlık profesyonelleriyle iletişimde olmaları da önemlidir.

Komplikasyon İle Malpraktis Arasındaki Fark Nedir ?

komplikasyon ile malpraktis arasındaki farklar detaylı olarak açıklanmıştır: 

1. Tanım:

– Komplikasyon: Komplikasyon, bir hastalık, tedavi veya cerrahi müdahale sonrasında beklenmeyen ve istenmeyen bir durumun ortaya çıkmasıdır. Genellikle tıbbi müdahalelerin doğal seyri içinde ortaya çıkan sorunlar olarak tanımlanır.

– Malpraktis: Malpraktis, tıbbi hizmet sunan sağlık çalışanlarının, hastalarına karşı ihmalkarlık veya kötü niyetli davranışlar sergileyerek zarar vermesi durumunu ifade eder. Malpraktis, tıbbi hatalar, yanlış tanı, gereksiz tedaviler veya hatalı cerrahi işlemler gibi durumları kapsar.

2. Neden:

– Komplikasyon: Komplikasyonlar genellikle tedavi veya cerrahi müdahalelerin doğal seyri içinde ortaya çıkan sorunlar olarak kabul edilir. Beklenmeyen durumlar olarak karşımıza çıkarlar.

– Malpraktis: Malpraktis ise sağlık çalışanlarının ihmalkarlık veya kötü niyetli davranışları sonucunda meydana gelir. Bu durumlar genellikle sağlık standartlarına uymayan hatalı uygulamalar sonucunda ortaya çıkar.

3. Sorumluluk:

– Komplikasyon: Komplikasyonlar genellikle sağlık profesyonellerinin kontrolü dışındaki faktörlerden kaynaklanır ve genellikle sağlık profesyonelleri için suçlama veya sorumluluk gerektirmez.

– Malpraktis: Malpraktis durumunda ise sağlık çalışanları, hastalarına karşı ihmalkar davranışlar sergiledikleri için sorumludurlar ve bu durumda tazminat talebi veya hukuki işlemler gündeme gelebilir.

4. Sonuçlar:

– Komplikasyon: Komplikasyonlar genellikle tedavi sürecini etkileyebilir, ancak doğal seyri içinde ortaya çıkan sağlık sorunları olarak kabul edilir.- Malpraktis: Malpraktis durumunda ise sağlık çalışanlarının hatalı veya ihmalkar davranışları ciddi sonuçlara yol açabilir ve hastaların haklarının korunması için hukuki süreçler başlatılabilir. Bu noktada hukuki süreçleri uzman kadromuzla Muteber Hukuk olarak takip etmek ve sonuçlandırmak konusunda destek vermeye hazırız.

Hukuki sürecin etkin yönetilmesi, doğru stratejilerin belirlenmesi, güvenilir bir işbirliği davanızı en iyi şekilde yönetilebilmesi için hukuki ihtiyaçlarınızı anlayan ve ilgili alanda uzmanlaşmış biravukatile süreci takip etmenizi önemle tavsiye ederiz.

Malpraktis Davalarında Komplikasyonların Varlığının Tespitinin Sonuçları Nelerdir ?

Malpraktis davalarında komplikasyonların varlığının tespiti önemli sonuçlara yol açabilir. İşte bu durumun sonuçlarından bazıları: 

1. Sorumluluk Belirleme: Komplikasyonların varlığı, malpraktis iddialarında sorumluluğun belirlenmesinde önemli bir rol oynar. Eğer komplikasyonlar, tıbbi müdahalenin doğal seyri ve beklenen sonuçlar arasında yer alıyorsa, bu durum genellikle sağlık çalışanları için sorumluluğu azaltabilir. Ancak, komplikasyonların malpraktis sonucu olabileceği durumlarda, sorumluluk daha fazla olabilir.

2. Tazminat Talebi: Komplikasyonların varlığı, malpraktis iddialarında tazminat talebinin değerlendirilmesinde önemli bir faktördür. Eğer komplikasyonlar tıbbi hizmetin doğal seyrinde ortaya çıkan beklenen sorunlar ise, tazminat talebi genellikle zor olabilir. Ancak, komplikasyonların malpraktis sonucu olduğu kanıtlanırsa, tazminat talebi daha güçlü bir temele dayanabilir. Malpraktis davalarından kaynaklı maddi manevi tazminat davalarına ilişkin yazımız da detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.

3. Hukuki Süreçler: Komplikasyonların varlığı, malpraktis davalarının hukuki süreçlerinde önemli bir rol oynar. Hukuk mahkemeleri, uzman tanıklar ve delilleri değerlendirerek komplikasyonların malpraktis ile ilişkilendirilip ilişkilendirilemediğini belirleyebilir. Bu süreçte komplikasyonların detaylı bir şekilde incelenmesi ve doğru bir şekilde yorumlanması gerekmektedir.

4. Sağlık Hizmetlerinde İyileştirme: Komplikasyonların varlığı, sağlık hizmetlerinde iyileştirmeler yapılması için bir fırsat olabilir. Malpraktis vakalarından alınan dersler ve komplikasyonların analizi, sağlık hizmetlerinde kalite ve güvenliğin artırılmasına yönelik önlemlerin alınmasını sağlayabilir.Sonuç olarak, malpraktis davalarında komplikasyonların varlığı veya yokluğu, sorumluluğun belirlenmesi, tazminat talepleri ve hukuki süreçler üzerinde önemli etkilere sahiptir. Bu nedenle, komplikasyonların detaylı bir şekilde incelenmesi ve doğru bir şekilde yorumlanması önemlidir.

Komplikasyon Malpraktisin ayrımında Uzman Bilirkişi Raporlarının Önemi Nedir ?

Uzman bilirkişi raporları, komplikasyon ve malpraktis ayrımının yapılmasında büyük öneme sahiptir. İşte uzman bilirkişi raporlarının bu ayrımda önemi: 

1. Nötr ve Objektif Değerlendirme: Uzman bilirkişi raporları, konunun uzmanları tarafından nötr ve objektif bir şekilde değerlendirilmesini sağlar. Uzman bilirkişiler, tıbbi standartlar, uygulamalar ve prosedürler konusunda derin bir bilgiye sahip oldukları için, komplikasyon ve malpraktis durumlarını detaylı bir şekilde analiz edebilirler.

2. Kanıtlara Dayalı Değerlendirme: Uzman bilirkişi raporları, bilimsel verilere ve kanıtlara dayalı olarak hazırlanır. Uzman bilirkişiler, mevcut delilleri ve vakayı detaylı bir şekilde inceleyerek, doğru bir şekilde değerlendirme yaparlar. Bu sayede, karar vericilere doğru ve güvenilir bilgiler sunulur.

3. Hukuki Süreçte Kılavuz Rolü: Uzman bilirkişi raporları, hukuki süreçlerde karar vericilere rehberlik eder. Mahkemeler, uzman bilirkişi raporlarını delil olarak kabul eder ve bu raporlar, davanın sonucunu etkileyebilir. Uzman bilirkişi raporları, adil ve doğru bir karar verilmesine yardımcı olabilir.

4. İleriye Dönük Önlemler: Uzman bilirkişi raporları, benzer durumların tekrar yaşanmaması için alınacak önlemleri belirlemede de önemli rol oynar. Raporlar, sağlık hizmetlerinde iyileştirmeler yapılması ve kalite standartlarının artırılması için bir rehber niteliği taşır.

5. Hasta ve Sağlık Çalışanı Haklarının Korunması: Uzman bilirkişi raporları, hastaların haklarının korunması ve sağlık çalışanlarının adaletli bir şekilde değerlendirilmesi için önemlidir. Doğru ve tarafsız bir şekilde hazırlanan raporlar, taraflar arasında adil bir sürecin işlemesine yardımcı olur.

Sonuç olarak, uzman bilirkişi raporları, komplikasyon ve malpraktis ayrımının yapılmasında önemli bir role sahiptir. Bu raporlar, doğru bilgilerin sunulmasını ve adil bir sürecin işlemesini sağlar. Malpraktris davalarında oluşabilme ihtimali olan komplikasyonların tespiti ve oluşan tıbbi uygulama hatalarının tespiti noktasında uzman ekiplerimizce destek verilmektedir.

Emsal Yüksek Yargı Kararları

Yargıtay 12. Ceza Dairesi  2014/9296 E.  ,  2015/5790 K.
“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle öldürme
Hüküm : TCK’nın 85/1, 62, 50/4-1a, 52/2-4. maddeleri gereğince mahkumiyet

Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanığın aile hekimi olarak görev yaptığı, olay tarihinde ise … Bakımevi’nde acil nöbeti tuttuğu, 18 aylık bebek …’ın 08/03/2009 tarihinde … devlet hastanesine ateş, ishal ve kusma şikayetleri ile götürüldüğü,
muayenesinin ardından reçete yazılarak evine gönderildiği, ölenin şikayetlerinin devam etmesi nedeni ile 09/03/2009 tarihinde ailesinin tekrar … Hastanesine başvurduğu, burada Isparta doğumevi acil polikinliğine başvuru önerisinde bulunulduğu, ailenin 09/03/2009 saat 19:00 sıralarında

… Bakımevi’ne başvurduğu, yapılan tedavi ve tetkiklerin ardından reçete düzenlenerek evine gönderildiği, ölenin ailesi tarafından 10/03/2009 tarihinde tedavisi için Isparta iline götürüldüğü sırada yolda öldüğü olayda; sanık hakkında başlatılan soruşturmada 4483 sayılı yasa uyarınca soruşturma izni verilmemesine dair kararın idari yargı merciince sanık hakkındaki soruşturmanın 4483 sayılı Kanun hükümlerine tabi olduğu kabul edilerek kusurlu bulunduğu gerekçesiyle taksirle öldürme suçundan yargılanmak üzere kaldırıldığı,

..İhtisas Kurulu’nun 27/10/2010 tarihli raporunda; tıbbi belgelerde kayıtlı veriler ile otopside saptanan bulgulara göre çocuğun ölümünün akut gastroenterit, dehidratasyon ve komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu, süt çocuğu döneminde mevcut olan kusma ve ishal gibi semptomların çocuğun genel durumunda hızla bozulmaya neden olabileceğinin tıbben bilinmesi ve otopside de deri turgür tonusunda bozulma ve göz kürelerinin dehidrate durumunda olduğunun da bildirildiği dikkate alındığında, çocuğun 09/03/2009 tarihinde sevk ile gönderildiği

…Bakım Evinde yatırılarak izleme alınmaması ve dehidratasyona yönelik tedavisine başlanmamış olmasının bir eksiklik olduğunun mütalaa olunduğu, … Tıp Fakültesi …Anabilim Dalı’nın 23/06/2011 tarihli raporunda; cilt turgor ve tonusunun hafif azalmış olduğu belirtilmiş bulunmasına göre, çocuğun ağır dehidratasyon tanısı alamayacağı, hafif veya orta derecede dehidratasyon tanısı konabileceği, bu durumdaki çocuk için yapılan ilaç önerisi, hastalıkla ilgili bilgilendirme ve poliklinik kontrolüne çağırılması işlemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu, sanığın yaptığı işlemlerle ölüm arasında nedensellik bağı bulunmadığının bildirildiği, iki rapor arasında çelişki olması üzerine.

..Genel Kurulu’nun 03/05/2012 tarihli raporunda, ölenin akut gastroenterite bağlı dehitratasyon, intertisyel pnömoni ve gelişen komplikasyonlar sonucu öldüğünün tespit edildiği, sanığın, kusma ve 10-15 kez ishal nedeniyle iki gündür hastaneye iki kez götürülme ifadesiyle bebeğin muayenesini ve tetkiklerini yaptığı, fakat yatırılarak izleme alınmaması ve dehidratasyona yönelik tedavisinin başlanmamış olmasının bir eksiklik olduğu, ancak bebeklik çağı gastroenteritlerin hızla ilerleyerek ölüme neden olabileceği tıbben bilindiğine göre, tanı konularak uygun tedavi başlanmış olması durumunda da bebeğin kurtulmasının kesin olmadığının oy çokluğu ile mütalaa olunduğu dosyada,

ancak doğru tanı konularak uygun tedaviye başlanmış olması halinde ölümün meydana gelmesi durumunda ölümün komplikasyon olarak değerlendirileceği, hiç bir tıbbi müdahalede şifa garantisi bulunmadığı kabul edilmekle birlikte meydana gelen ölümle tedavi ve teşhisteki eksiklik arasında illiyet bağı bulunması halinde bunun komplikasyon olarak değil malpraktis olarak değerlendirilmesi gerektiği, dolayısıyla mahkemenin kabulünde isabetsizlik bulunmadığı bebeğin kurtulmasının kesin olmadığı şeklindeki tespitinde malpraktis olgusunu değiştirmeyeceği ve sanığın meydana gelen ölümden sorumlu tutulmasını engelleyecek bir değerlendirme olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmakla,

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık ve müdafiinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanık hakkında hükmedilen 2 yıl 1 ay hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi sırasında birim gün sayısının belirtilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 232/6. maddesine ve TCK’nın 52/3. maddelerine aykırı davranılması ve sanık hakkında hükmedilen hapis cezası, adli para cezasına çevrilirken, 22.800 TL yerine, hesap hatası sonucu 22.650 TL olarak belirlenmesi suretiyle, eksik ceza tayin edilmesi,

Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden, hüküm fıkrasının 4. paragrafındaki “aynı kanunun 52. maddesinin 1. ve 2. fıkralarına göre” ibaresinden sonra gelmek üzere “760 GÜN ADLİ PARA CEZASINA ÇEVRİLMESİNE” ibaresinin eklenmesi, “22.650 TL” ibaresinin “22.800 TL” olarak değiştirilmesi suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 02.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi         2021/8177 E.  ,  2021/13668 K.



“İçtihat Metni”MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; 06/04/2011 tarihinde Özel … Hastanesinde mide ameliyatı geçirdiğini, başarılı geçtiği söylenen ameliyat sonrasında şiddetli ağrıları nedeniyle doktorunun talimatı üzerine hemşire tarafından kalça kısmından ağrı kesici iğne vurulduğunu, akabinde sağ bacağında hissizlik başladığını ve aynı günün akşamı bacağını kullanamadığını doktoruna bildirdiğinde ortopediste sevkedildiğini ancak durumunun geçici olduğu söylenince taburcu edildiğini, ağrılarının devam etmesi üzerine başka hastanelere de başvurduğunu ve bacağına vurulan iğne nedeniyle sinir hasarı oluştuğunu ve durumunun ciddi olduğunu öğrendiğini, fizik tedavi gördüğü halde düzelmediğini ve AFO adlı bir cihazla sağ bacağını kullanabildiğini ileri sürerek; şimdilik taşıma, yol giderleri, ilaç, yürüme aracı, iş göremezlik tazminatı olarak 10.000TL maddi ve 50.000TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep etmiştir.

Davalılar; yaşadığı mide rahatsızlığı nedeniyle kendilerine başvuran davacının geçirdiği ameliyat öncesinde çok fazla kilo kaybetmiş olduğunu, bu tarz kişilere kaşektik denip bu tarz durumlarda kemikle deri arasındaki destek yağ dokusunun kaybı sonucu bu tür bir olayın gerçekleşebileceğini ve kusurları olmadığını savunarak, davanın reddini istemişlerdir.

Mahkemece; davanın reddine dair verilen karar, davacı tarafın temyizi üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 13/10/2014 tarihli ve 2014/15090 E. – 2014/30917 K. sayılı kararıyla; … Üniversitesi Tıp Fakültesi Ana Bilim Dalından alınan 18/01/2013 tarihli rapora göre hastada peroneal nöropatiden ziyade sinir hasarı olduğunun anlaşıldığı ve bu seviyedeki bir peroneal sinir hasarının olayın gelişme şekli ve hastanın vücut yapısı göz önünde bulundurulduğunda ameliyat sonrası kalçadan yapılan hatalı intramuskuler ilaç enjeksiyonuna bağlı gelişmiş olabileceği yönünde rapor düzenlendiği,

davalıların itirazı sonucu Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulundan alınan bilirkişi raporunda ise litotomi pozisyonunda yapılan ameliyatlardan
sonra da peroneal sinire yakın bölgeden kas içine yapılan ilaç uygulamalarından sonra özellikle aşırı kilo kaybı olan kişilerde paroneal sinirde hasarın oluşabileceği, davacının zayıf ve kaşektik yapıda olduğu ve her iki durumda da oluşabilecek tablonun her türlü özene rağmen oluşabilen komplikasyon olarak nitelendirilmesi gerektiği dolayısıyla davalıların kusurlu olmadığı yönünde görüş bildirildiği, dosya kapsamındaki bu iki rapor arasında çelişki olduğu, dolayısıyla konusunda uzman bilirkişilerden çelişkiyi giderecek ve gerekçede de bahsedilen hususları açıklığa kavuşturacak şekilde taraf ve Yargıtay denetimine elverişli yeniden bir rapor alınması gerektiği gerekçesi ile bozulmuştur.

Bozmaya uyan mahkemece yapılan yargılama neticesinde; hükme esas alınan bilirkişi raporunda meydana gelen olayın bir komplikasyon olduğunu tespit edildiği ve bu sebeple davalılara kusur yüklenemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, ameliyat sonrası yapılan hatalı iğne uygulamasından dolayı uğranılan maddi ve manevi zararın vekâlet ilişkisi kapsamında tahsili istemine ilişkindir.

Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun vekâlet akdini düzenleyen 386 (TBK m. 502 vd.) ve devamı maddeleri uyarınca, davanın temeli vekalet sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır. Vekil vekâlet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurunda bile sorumludur (BK m. 321/1, TBK m. 396/1).

O nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür.

Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı ve tedavide en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK’nın 394/1. (TBK m. 510) maddesi hükmü uyarınca vekâleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır. Önemli bir diğer düzenleme de az yukarıda açıklandığı üzere Avrupa Biyotıp Sözleşmesidir. Bu sözleşme 9/12/2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Bu sözleşmenin “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; “Bu sözleşmenin tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler”
Sözleşmenin 4. maddesinde ise, “Meslek Kurallarına Uyma” başlığı altında; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” denilmektedir. Sözleşme iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir. Bu durumda, her türlü tıbbi müdahalenin mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir.

Diğer yandan, Biyotıp Sözleşmesinin 5. maddesinde “Rıza” konusu düzenlenmiş ve sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatını her zaman serbestçe geri alabilecektir. Salt ameliyata rıza göstermek yeterli değildir. Ayrıca, komplikasyonların da izah edilmesi gerekmektedir.

Nitekim Hekim Etiği Yönetmeliği’nin 26. maddesinde düzenleme yapılmış ve “Hekim hastasını,hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. B

ilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Aydınlatılmış onamda ise ispat külfeti hekim ya da hastanededir.

AİHM kararlarına göre devletler sağlık hizmetlerini -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Vo/Fransa [BD], 53924/00, 8/7/2004, § 90; Calvelli ve Ciglio/İtalya [BD], 32967/96, 17/1/2002, § 51).

AİHM’e göre taraf devletler, uygulanması planlanan tıbbi işlemin öngörülebilir sonuçları hakkında doktorların hastalara önceden bilgi vermelerini sağlayacak gerekli, düzenleyici tedbirleri almak zorundadır. Bunun bir sonucu olarak hastanın önceden bilgilendirilmesi söz konusu olmadan öngörülebilir nitelikte bir riskin ortaya çıkması durumunda ilgili devlet, hastaya bilgi verilmemesinden doğrudan sorumlu tutulabilecektir (Şerif Gecekuşu/Türkiye (k.k.), B. No: 28870/05, 25/5/2010).

Rızanın geçerliliği bakımından kişinin öncelikle neye rıza gösterdiğini bilmesi gerekir ki bu da ancak hastanın somut olaya uygun yeterli bilgilendirme ile diğer bir ifadeyle aydınlatılması ile mümkün olabilir. Buradan hareketle doktor ile hastası arasındaki ilişkinin güvene dayalı bir ilişki olduğu da gözetildiğinde doktorun hastaya bilgi sunma, bilgiyi anlaşılır kılma ve birlikte en doğru karara varacak şekilde süreci yönetme yükümlülüğü olduğu vurgulanmalıdır. Bu bağlamda hasta veya temsilcisinin (veli-vasi) somut olaya uygun şekilde bilgilendirilerek rızalarının alındığını ispat yükümlülüğünün de hastane ve doktorda olduğu söylenebilir. (Sultan Bulut vd. AY. B. No: 2017/37430 E., 20/10/2021 t.)

Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Kimsenin öngöremeyeceği bir neticeden hekim de sorumlu tutulamaz. Örneğin; hastanın bünyesinden kaynaklanan, önceden var olduğu halde olaydan sonra meydana gelen narkoza karşı dayanıksızlık sebep – sonuç bağını kesmez.

Ancak davalılara yüklenemeyen ve önceden göremeyecekleri olağan üstü hal nedeniyle (narkozun olağan komplikasyonu) zarar artmıştır. Zararın artması ve ölümle sonuçlanması narkozun olağan komplikasyonu olduğuna göre, zararın tümünden davalıların sorumlu tutulması adalete uygun düşmez”.

Somut olayda mahkemece; yukarıda anlatılanlar doğrultusunda bozma ilamı doğrultusunda raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için 2 nöroloji 1 dahiliye uzmanından oluşan yeni bir bilirkişi heyetine tevdiine karar verilmiştir. Hükme esas alınan rapor incelendiğinde; hastada meydana gelen bu sinir hasarının sebebinin ameliyat pozisyonu (litotomi) ve/veya sonradan uygulanan gluteal (kalçadan) intramüsküler enjeksiyonun sebep olabileceğini ancak bu sebebi tam belirlemelerinin mümkün olmadığını, ayrıca hastanın zayıf ve kaşetik olmasının hem ameliyat için hem de enjeksiyon için daha riskli bir durum meydana getirdiğini fakat bu riskin yine de söz konusu müdahalelerin yapılmasına engel teşkil etmeyeceğini sadece daha özenli olunması gerektiğini, söz konusu olayın bir komplikasyon olarak nitelendirilebileceği,

dolayısıyla davalıların kusurunun olmadığını bildirmiştir. Komplikasyon, tıbbi standarda uygun bir müdahale yapılmasına rağmen, ortaya çıkabileceği tıp çevreleri tarafından kabul edilen ve her türlü tedbir alınmasına rağmen kaçınılmaz olarak meydana gelen zararlar olarak da tanımlanmaktadır (Hakeri, Hakan; Tıp Hukukunda Malpraktis ve Komplikasyon Ayrımı, s. 24.; Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 1 Sayı: 6 Yıl: 2018).

Yukarıda anlatılanlar doğrultusunda; her ne kadar raporda olayın bir komplikasyon olduğu tespiti yapılmış ise de; raporun davalıya yapılan tedavi ve uygulanan ameliyat nedeniyle gerekli özenin gösterilip gösterilmediği, bu tip komplikasyonlara hangi sıklıkta ve ne gibi durumlarda rastlandığı, doğabilecek komplikasyonlara karşı hastanın bilgilendirilip bilgilendirilmediği, tedavi ve ameliyatta herhangi bir hata, ihmal olup olmadığı konularında açıklama içermediğinden olayda davalıların kusurlu olup olmadığının tespitine yeterli değildir.

Raporun sonuç ve kanaat kısmının 4. bendinde hasarın yerini dolayısıyla nedenini belirlemeye yardımcı olabilecek olan olayın gelişim sürecinde yapılmış, elektrofizyolojik veriler dışında sağ kalça veya bacağa ait değişik düzeylerde ödem ve hasarı gösterebilecek o döneme ait görüntüleme verisinin de bulunmadığı bildirmiştir. Bu görüntülemenin davalılar tarafından yapılmadığı anlaşıldığı gibi davacı hastaya kaşektik yapıda olmasının özellikle bu komplikasyonlara sebebiyet verebileceği bilgisinin de verildiğinin yani hastanın bu hususta aydınlatılmış olup olmadığı da dosyadan ve rapordan anlaşılamamıştır.

Davacı hastanın ameliyat ya da iğne sebebiyle vücudunda kalan sekel’e neyin sebebiyet verdiğinin tespiti açısından önem arz ettiği hususunun bilirkişi raporu ile sabit olduğu ancak görüntüleme yapılmış olsa idi erken müdahale ile bacağın bu duruma düşmesinin engellenebilir olup olmadığı yani tedavi açısından gerekli bir tetkik olup olmadığı yine söz konusu tetkik yapılsa idi hastaya yapılması gereken müdahalenin tespitine etkisi olup hastada meydana gelen sonucun engellenip engellenmeyeceği değerlendirmesi de yapılmamıştır.

Ayrıca hükme esas alınan raporun heyet raporu olması gerekirken, 15/02/2017 tarihli kök rapor tek imzalı olarak teslim edilmiş ve ifade tarzından da sadece imzası bulunan bilirkişinin kendi kanaatlerini açıkladığı dolayısıyla heyet incelemesi sonucu hazırlanmadığı görülmüştür. Davacı vekilinin itirazı üzerine alınan ek raporun ise heyet olarak hazırlandığı ancak tek imzalı kök rapordaki görüşlerin tekrarı niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.

O halde mahkemece; davacının kaşektik yapısının olaya etkisinin, aydınlatılmış onamının ve davalılar tarafından gelişen komplikasyonu da kapsar biçimde gereken özenin gösterilip gösterilmediği hususunun değerlendirilebilmesi için alanında uzman yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınması gerekirken, yeterli açıklamayı içermeyen raporun dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi, doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nın 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’ nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27/12/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Av. Hamza Çolak

Av. Hamza Çolak

Av. Hamza ÇOLAK , Beykent Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. 2019 yılından bu yana avukatlık mesleğini icra etmektedir. Özellikle Gayrimenkul hukuku , tazminat hukuku , Şirketler hukuku , sigorta hukuku , icra ve iflas hukuku ve miras hukuku uzmanlık alanlarıdır. Halen değerli müvekkillerine her türlü hukuki konuda profesyonel avukatlık hizmeti vermektedir.

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


  • Trendler
  • Yorumlar
  • Son Yazılar
Zilyetlik Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davası

Zilyetlik Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davası

5 Mayıs 2025

Gaziantep Gayrimenkul Avukatı

5 Mayıs 2025
Defter ve Belge İbraz Etmeme ( Gizleme ) Suçu ve cezası 2024

Defter ve Belge İbraz Etmeme ( Gizleme ) Suçu ve cezası 2024

5 Mayıs 2025

DASK Tarafından yapılan Ödemelerde Güncel Tarife

5 Mayıs 2025

Gaziantep Ceza Avukatı

1
Hukukun Temel İlkeleri ve Toplumsal Önemi

Hukukun Temel İlkeleri ve Toplumsal Önemi

0
Hukuki İşleyiş ve Bireylerin Rolü

Hukuki İşleyiş ve Bireylerin Rolü

0
Hukukun Temel İlkeleri ve İnsan Hakları

Hukukun Temel İlkeleri ve İnsan Hakları

0
Tasarrufun İptali Davası 2025

Tasarrufun İptali Davası 2025

10 Nisan 2025

İştirak Nafakası 2025

2 Mayıs 2025

Tenkis Davası

2 Mayıs 2025

Boşanma Davasında Yoksulluk Nafakası

2 Mayıs 2025

Kategoriler

  • Aile ve Boşanma Hukuku
  • Belgeler/Dilekçeler
  • Bilişim Hukuku
  • Ceza Hukuku
  • Fikri Mülkiyet Hukuku
  • Gayrimenkul Hukuku
  • İcra ve İflas Hukuku
  • İdare Hukuku
  • İş Hukuku
  • Miras Hukuku
  • Sağlık ve Tıp Hukuku
  • Şirketler Hukuku
  • Tazminat Hukuku
  • Ticaret Hukuku
  • Tüketici Hukuku
  • Uluslararası Hukuk
  • Vatandaşlık Hukuku
  • Vergi Hukuku

Kısa Yollar

  • İletişim
  • Gizlilik Politikası
  • Uyap

Adaletin ve hukukun gücünü temsil ediyoruz. Muteber Hukuk Bürosu, hukuki ihtiyaçlarınızı karşılamak ve haklarınızı savunmak için burada. Profesyonel ekibimizle sizin için çalışıyoruz.

  • İletişim
  • Gizlilik Politikası
  • Uyap

© 2023 Lütfen Dikkat - Tüm Hakları Saklıdır Muteber Hukuk Bürosu.

Tekrar hoş geldiniz!

Hesabınıza aşağıdan giriş yapın

Şifrenizi mi unuttunuz?

Şifrenizi Geri Alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş Yapın
No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Makaleler
    • Gayrimenkul Hukuku
    • Aile ve Boşanma Hukuku
    • Miras Hukuku
    • İş Hukuku
    • İcra ve İflas Hukuku
    • Tazminat Hukuku
    • Ticaret Hukuku
    • Tüketici Hukuku
    • Vergi Hukuku
    • Ceza Hukuku
    • Fikri Mülkiyet Hukuku
    • İdare Hukuku
    • Uluslararası Hukuk
    • Sağlık ve Tıp Hukuku
    • Vatandaşlık Hukuku
    • Bilişim Hukuku
  • Hizmetlerimiz
    • Gayrimenkul Davaları
    • Ticaret ve Şirket Davaları
    • Tazminat Davaları
    • İş Davaları
    • Aile ve Boşanma Davaları
    • Ceza Davaları
    • Miras Davaları
    • Uluslararası Davalar
    • Fikri Mülkiyet Davaları
  • Kurumsal
    • Hakkımızda
    • Yazarlarımız/Avukatlar
      • Av. Batuhan ATALAR
      • Av. Hamza ÇOLAK
  • S.S.S
  • İletişim

© 2023 Lütfen Dikkat - Tüm Hakları Saklıdır Muteber Hukuk Bürosu.