Ziynet Eşyası (Düğün Takıları) Davası
Ziynet, erkek veya kadınların süs eşyası olarak kullandıkları, altın, gümüş gibi değerli madenlerden oluşan eşyalar olarak tanımlanabilir. Özellikle bu gibi madenlerden yapılmış bilezik, küpe, yüzük, kolye gibi eşyalar ziynet eşyaları olarak bilinmektedir. Türk toplumunda evlilik birliği kurulmadan (nişanlılık döneminde), evlilik kurulurken (nikah, düğün gibi) veya evlilik devam ederken eşlerden birine veya ikisine ziynet takılması bir adettir.
Hukuki niteliği itibarıyla ziynet eşyaları, ekonomik değeri bulunan, ayni hak konusu olabilen ve üzerinde hakimiyet kurulabilen maddi varlıklardır. Ziynet eşyaları genel olarak taşınır eşya olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Bu sebeple taşınırlara ilişkin mülkiyetin kazanılması ile ilgili kurallar burada da geçerlidir. Mülkiyet karinesini düzenleyen TMK’nin 985. maddesine göre “Taşınırın zilyedi onun maliki sayılır”. Malik olma iradesi bulunmaksızın zilyet bulunan kimsenin durumu ise feri zilyetlikte karine başlığı ile TMK’nin 986. maddesinde düzenlenmiştir. Yani, ziynet eşyaları yönünden fiili hakimiyeti sağlayan zilyetlik önemli olmakla beraber bu zilyetliğin iradi olarak oluşması ve devam etmesi de gerekir.
Hukuki sürecin etkin yönetilmesi, doğru stratejilerin belirlenmesi, güvenilir bir işbirliği ile ziynet eşyası davanızı en iyi şekilde yönetilebilmesi için hukuki ihtiyaçlarınızı anlayan ve ilgili alanda uzmanlaşmış bir boşanma avukatı ile süreci takip etmenizi önemle tavsiye ederiz.
Düğünde takılan takılar kime aittir ?
Yargıtayın güncel istikrarlı kararlarında evlilik sırasında kadına takılan ve kadına özgü ziynet eşyalarının aksi kararlaştırılmaması ve genel kabul görmüş yöresel adet yoksa kadının kişisel malı olduğu kabul edilmiştir. Bu karar ile evlilik sırasında eşlere hediye edilen her türlü ziynetin kadının kişisel malı kabul edilmesi yerine bilezik, kadın kolyesi, küpe vb. gibi sadece kadına özgü ziynetlerin kadının kişisel malı olduğu kabul edilmiştir. Bu kararlardaki mantıktan hareketle erkek kolyesi, erkek yüzüğü, erkek bilekliği gibi sadece erkek eşe özgü ziynetlerin de erkek eşin kişisel malı olduğunun kabulü gerekir. Bu tür ziynetlerin dışında, tam, yarım, çeyrek altın gibi niteliği itibarıyla eşlerden herhangi birisinin kullanımına özgülenmemiş olan ziynetlerin ise eşlerden hangisine hediye edildiği (bağışlandığının) duraksamaya yer vermeyecek şekilde güçlü ve inandırıcı delillerle ispatlanmalıdır. Bu husus ispatlanamıyorsa TMK’nin 222/2. maddesi gereği, eşlerin paylı mülkiyetlerinde olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
Düğünde eşin üzerine takılan takı kime aittir ?
Ziynet eşyaları, kadın veya erkeğin kıyafetine bizzat takılabileceği gibi evlenme veya düğün sırasında adet gereği ortaya konulan sandığa, kutuya, keseye, bohçaya da bırakılabilir. Ziynet eşyasının eşlerden birinin kıyafetine takılmış olmasının tek başına o eşin kişisel malı olduğunun kabulü sonucu çıkmamaktadır. Önemli olan, söz konusu ziynet eşyasının eşlerden birinin kullanımına özgülenmiş olması veya o eşe hediye edildiğinin güçlü ve inandırıcı delillerle ispatlanmasıdır. TMK’nin genel ispat kuralları ve 222.maddesi gözetildiğinde, eşlerden birinin takılan ziynetin kendisine verildiğini, bağışlandığını, hediye edildiğini iddia etmesi durumunda ispat yükü bu eşe düşecektir. İspat sırasında takılan ziynetlerin niteliği ile yöredeki örf ve adetler de göz önünde bulundurulabilecektir. Konuyla ilgili Yargıtay HGK 2017/3-1040 E. , 2020/240K. , 04/03/2020 tarihli kararı örnek olarak gösterilebilir.
Eşlerin birbirlerine hediye olarak aldıkları ziynet eşyaları kime aittir ?
Evlilik devam ederken eşlerin doğum günü, evlilik yıldönümü vb. tarihlerde birbirlerine aldıkları ziynetler o eşin kişisel malı sayılmalıdır. Genel olarak, kitabımızın bağış ile ilgili bölümünde ayrıntısı ile açıklandığı üzere, bağışlama kastının duraksamaya yer vermeyecek şekilde anlaşılması gerektiği, bağışlama kastının dolayısıyla kişisel mal niteliğinin belirlenmesinde takılan ziynetin türünün veya değerinin, evlilik birliğinin sosyal ve ekonomik durumunun da birlikte değerlendirilmesi gerektiği göz ardı edilmemelidir. Değerlendirme yapılırken bağışlamanın kurulması, bağışlama sözü verilmesi veya bağışlamanın geri alınması gibi hususlara ilişkin TBK’de yer alan hükümlerden de yararlanılacaktır.
Diğer, yandan, evlilik birliği devam ederken eşler, birbirlerine hediye etme amacı olmaksızın, tasarruf yapmak gayesiyle de altın almış olabilirler. Bu durumda, mal gruplarının belirlenmesi hakkında düzenleme getirilmiş olan TMK’nin 219 ve 220. maddelerinden yararlanılarak söz konusu altınların edinilmiş veya kişisel mal olduğuna karar verilmelidir.
Ziynet ( düğün takıları) ve Çeyiz Eşyalarının İadesi Davası
-Ziynet alacağı davası boşanma davasından ayrı olarak açılabilir.
Ziynet ve çeyiz eşyalarının iadesi veya bedel tahsili isteği, boşanmanın feri (eki) niteliğini taşımaması nedeniyle TMK’nin 174. maddesinde düzenlenen maddi tazminat kapsamında değerlendirilmemelidir. Ziynet ve çeyizlerle ilgili talepte bulunulabilmesi için evlilik birliğinin sona ermesine de gerek bulunmamaktadır. Eşlerden biri her zaman (evlilik birliği ve mal rejimi devam ederken dahi) diğer eşte bulunan ziynet ve çeyizlerinin iadesini veya bedelinin kendisine ödenmesini isteyebilir, gerekirse boşanma davasından bağımsız olarak dava açabilir veya bu talep karşı dava yoluyla da ileri sürülebilir. Bağımsız açılan dava evlilik birliği sona ermediği için reddedilemez. Bu anlamda boşanma davası sonrası açılan ziynet çeyizlerle ilgili davada, boşanma davasının olumlu veya olumsuz sonuçlanmasının da bir önemi yoktur. Boşanma davası, ziynet ve çeyizlerle ilgili açılan davada bekletici mesele yapılamaz.
-Ziynet alacağı davası nispi harca tabidir.
Ziynet ve çeyizlerin iadesi veya bedelinin ödenmesi amacıyla açılacak davalar boşanmanın eki niteliğinde olmadığından nispi harca tabi olup, maktu harç ile açılması halinde mahkeme tarafından re’sen nispi harcın tamamlattırılması gerekir. Boşanma davası ile birlikte maktu harç yatırılarak açılan davada bu yönde talebin de bulunması durumunda ziynet ve çeyizle ilgili talep bölümünden nispi harcın tamamlattırılması gerekecektir.
-Ziynet alacağı davasında ziynetin neler olduğunun, miktarının, türünün, altınların ayarı, gramı, özellikleri gibi hususların tek tek belirtilmesi gerekir.
Talep edilen veya bedeli istenen ziynet ve çeyizin neler olduğunun, miktarının, türünün tek tek belirtilmesi, altınların ayarı, gramı, özellikleri gibi hususlarının ayrı ayrı gösterilerek her birinin kıymetlendirilmesi de talebin belirlenmesi bakımından gereklidir. Gösterilmemesi halinde mahkeme tarafından HMK’nin 31. maddesi kapsamında bu hususlar talep eden tarafa açıklattırılmalıdır. Boşanma davası ile ilgili dava dilekçesinde ziynet ve çeyizlerle ilgili bir talep olmaması halinde, yargılama devam ederken bunlara ilişkin talebin eklenmek istenmesi durumunda ise, baştan açılmış bu yönde talep, dava olmadığından, sonradan harcı da yatırılsa usulüne uygun dava açıldığı anlamına gelmeyecektir. Bu talep, davacının iddiasını genişletmesi niteliğindedir. Ziynet ve çeyizin aynen ya da bedelinin iadesi harç yatırmak suretiyle açılması gereken ayrı bir davanın konusu olduğundan boşanma davasında ıslah yolu ile de ileri sürülemez.
Ziynet ve çeyizlerle ilgili bedel tahsili isteğinin TMK’nin 174/1. maddesinde yazılı maddi tazminat ile birlikte talep edilmesi durumunda ise mahkeme tarafından her iki talebin ne kadar oldukları ilgili tarafa tek tek açıklattırılacak, buna göre gerekirse nispi harç tamamlattırılacak, talepler bu şekilde netleştirildikten sonra davaya devam edilecektir.
Diğer taraftan ziynetlerle ilgili olarak aleyhine dava açılan eş, ziynetleri kadına bağışladığını (TBK mad. 285 vd.) ancak bağışlamadan rücu koşulların gerçekleştiğini (TBK mad. 295 vd.) düşünüyor ise, bu savunmasını süresinde aynı dava içinde veya açacağı ayrı bir bağıştan rücu davası ile ileri sürebilir. Bu dava TBK’nin 297/1. maddesi gereği bir yıllık hak düşürücü süreye tabi olup, burada bağışlayanın bağıştan dönme sebebine vakıf olduğu tarihin önemi bulunmaktadır.
Ziynet ve çeyizlerle ilgili davayı eşlerden birisi açabilir. Davacı eş, ziynet ve çeyiz eşyalarının kendisine ait olduğunu ve halen kendisinde değil, karşı tarafta bulunduğunu iddia eden eştir. Talebe konu ziynet ve çeyiz eşyaları davacı eşin rızası ile veya rızası dışında elinden çıkmış olabilir. Davacı eşin vesayet altında bulunması durumunda davanın açılabilmesi (veya devam edilebilmesi) için vesayet makamından izin alınması zorunludur (TMK mad.462/8). Bu husus dava Davalı taraf ise ziynet ve çeyiz eşyalarının kendisinde olduğu iddia edilen eş olabileceği gibi koşulları var ise (üçüncü kişide bulunmasıyla birlikte el ve işbirliğinin ispatı bakımından, iade ile ilgili muaraza çıkarması veya eşlerle beraber oturması ya da sorumlu olduğuna dair delil olması halinde) üçüncü kişi de olabilir. Ziynet ve çeyiz eşyalarının geri verilmesi amacıyla dava açan eş, davalı olarak kendi eşi ile birlikte üçüncü kişiyi de göstermişse, üçüncü kişi aleyhine açılan dava tefrik edilerek genel hükümler çerçevesinde görülmelidir ve davalı eş aleyhine aile mahkemesinde açılan dava bekletici mesele yapılmalıdır. Eş dışındaki kişilere karşı dava açılması halinde talep, aile hukukundan kaynaklanan eşler arasındaki kişisel mal iadesi kapsamında bir talep niteliğinde değil, TMK’nin 683 ve devamı maddeleri kapsamında genel hükümlere dayalı olup, asliye hukuk mahkemeleri görevlidir.
-Ziynet alacağı davasında aynen iade talep edilmesi halinde zamanaşımı süresi bulunmamaktadır.
Ziynet ve çeyizlerin diğer eşte bulunduğu kanaati ile iadesinin istenmesi veya birlikte bedel tahsili talebinde bulunulması halinde, davada esasen mülkiyet hakkına dayanıldığından zamanaşımı uygulanmamalıdır. Bu davanın her zaman açılması imkanı vardır. Burada asıl talep dava konusu eşyaların aynen iadesidir. Daha sonra belirtilen “aynen olmadıkları takdirde dava tarihindeki bedellerinin tahsili” talebi, asıl talep olan, aynen iadenin bir uzantısı ve ikamesi konumunda olup, bu sözcüğün kullanılması aynen iade isteminin başka bir söyleyişle “Ayın talebinin” hukuki niteliğinietkilemez, onu ortadan kaldırmaz, talebin bölünmesi şeklinde bir sonuç yaratıp ayrı bir istem şekline dönüştürmez.
Ancak ziynet ve çeyiz eşyalarının diğer eşte bulunmadığı kanaatiyle yalnızca bedel tahsiline ilişkin açılan davalarda, talebin tazminata ilişkin olması nedeniyle Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesinde yazılı 10 yıllık genel zamanaşımi süresi uygulanmalıdır. Bu durumda da, TBK’nin 153/3. maddesi uyarınca evli eşler arasında zamanaşımı süresinin işlemeyeceği (duracağı) dolayısıyla ancak eşler arasındaki resmi evlilik sona erdikten sonra (boşanmada, TBK’nin 149/1. maddesine göre boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren) zamanaşımının işleyebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
-Ziynet alacağı davasında hakim sadece talepler çerçevesinde karar verebilir.
Mahkemece hüküm kurulurken taleple bağlılık, talebin aşılamayacağı ve talep dışında karar verilemeyeceğine ilişkin HMK’nin 26. maddesindeki hüküm göz önünde bulundurulmalıdır. Burada davacınin talebi ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen iadesine, aynen iade ile birlikte aynen iade olmadığı takdirde bedel tahsiline veya yalnızca ziynet ve çeyiz eşyalarının bedelinin tahsiline yönelik olabilir. Hüküm kurulurken bu talepler dikkate alınacak, ilk iki halde aynen iadeye, ynen iade mümkün değil ise bedele karar verilebilecektir. Son halde ise yalnızca bedel tahsili istendiğinden mevcut olsa bile aynen iade kararı verilemeyecektir. Hükümde yer alması gereken hususlarla ilgili HMK hükümleri bu davalarda da uygulanacaktır.
Çeyiz eşyalarının aynen iadesi istenirken, kullanma sebebiyle eşyalar ortadan yok olmuş, ekonomik ömrünü tamamlamış veya tüketilmiş, mevcut değil ise artık aynen iade isteğinde bulunulamayacaktır. Ayrıca, çeyiz eşyalarının bedelinin tahsili yönünden değerleme yapılırken, bu eşyaların kullanılıp kullanılmadığı göz önünde bulundurulacak, kullanılmışlar ise kullanma sebebiyle yıpranmış, eskiyen halleri, başka anlatımla eşyaların dava tarihi itibarıyla yıpranma bedelleri düşülmek suretiyle belirlenecek değerleri dikkate alınacaktır.
-Ziynet alacağı davasında yetkili mahkeme davalı eşin yerleşim yeri mahkemesidir.
Ziynet ve çeyizlerin geri alınmasına ilişkin davalarda yetkili mahkeme TMK’nin 214/3. maddesi gereği davalı eşin yerleşim yeri mahkemesidir. Kitabımızın ilgili bölümünde açıklandığı gibi eşler arasındaki mal rejimine ilişkin davalarda yetki düzenlemesi HMK’ye bırakılmayıp TMK’nin ilgili bölümünde özel olarak düzenlenmiş olduğundan HMK uygulanmayacaktır.
-Ziynet alacağı davasında görevli mahkeme aile mahkemesidir.
Ziynet ve çeyizlerin geri alınmasına veya bedelinin tahsiline ilişkin açılacak dava TMK’nin 223/1. ve 226/1. maddelerine dayandığından, ister evlilik birliği devam ederken isterse evlilik birliği sona erdikten sonra açılmış olsun 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 4. maddesindeki “4721 sayılı Türk Medenî Kanununun Üçüncü Kısım hariç olmak üzere İkinci Kitabi ile 3.12.2001 tarihli ve 4722 sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna göre aile hukukundan doğan dava ve işler” düzenlemesi sebebiyle aile mahkemeleri, aile mahkemelerinin kurulmadığı yerlerde ise aile mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemeleri görevlidir.
Ziynet Eşyası(Düğün Takıları) Davası ile İlgili Yargıtay Kararları
Yargıtay HGK 2017/3-1040 E. , 2020/240K. , 04/03/2020 T.
Özeti: Uyuşmazlık, davalı vekilinin cevap dilekçesinde düğünde 5 adedi müvekkiline ait olmak üzere toplam 12 adet bilezik takıldığını beyan etmesi karşısında, bu beyanın mahkeme önünde ikrar sayılarak 12 adet bilezik üzerinden davanın kabulüne karar verilmesinin gerekip gerekmediği gerektiği noktasında toplanmaktadır. Kadına özgü ziynet eşyası niteliğindeki bilezik eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu ilkeden hareketle, davalı erkeğin düğünde toplam 12 adet bilezik takıldığını beyan etmiş olması karşısında, bu beyanın Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili maddesi gereğince mahkeme önünde ikrar kabul edilmesi gerekir. Bu durumda, düğünde davacı kadına 12 adet bilezik takıldığı hususu çekişmeli olmaktan çıkacaktır. O hâlde mahkemece bu bilezikler yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.
MAHKEMESİ : Eskişehir 1. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 22/10/2015
NUMARASI : 2015/692-2015/716
1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Eskişehir 1. Aile Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 28.06.2013 tarihli dava dilekçesinde, tarafların boşandıklarını, düğünde takılan 18 adet bilezik, 1 adet küpe, 2 adet yüzük, 11 adet küçük altının davalı tarafından alındığını, davalının müvekkiline Sincan ilçesinde alınan ev için kullanıldığını beyan ettiğini, altınların davalıdan talep edilmesine rağmen verilmediğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile altınların aynen, mümkün olmadığı takdirde bedelleri olan 20.000TL’nin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 11.11.2013 tarihli cevap dilekçesinde, düğünde 5 adeti müvekkiline ait olmak üzere toplam 12 adet bilezik takıldığını, ziynet eşyalarının düğün ve ev eşyasının alımına ilişkin borçlar, çocuk edinmek için yapılan tedavi masrafları ile ortak giderler için davacının onayı ile kullanıldığını, davacının beyanlarının gerçek durumu yansıtmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Eskişehir 1. Aile Mahkemesinin 11.03.2014 tarihli ve 2013/495 E., 2014/189 K. sayılı kararı ile; Sincan ilçesindeki evin, evlilikten 1-2 yıl sonra alındığı, tüp bebek tedavisinin ise evlilikten 7-8 yıl devam eden süreçte gerçekleştiği, arabanın ise son olaydan önce alındığı ileri sürüldüğünden, davacıya düğünde takılan ziynet eşyasının karşı beyanlarla da tespit edildiği üzere 7 adet bilezik ve 1 adet yüzük olduğu, bunun dışında talep edilen ziynet eşyalarının düğünde değil de düğün sonrası edinildiği veya düğünden önce kişisel eşya olarak var olduğu ileri sürülmediğinden 7 adet bilezik ve 1 adet küpenin düğün borçları ve ev eşyalarının alımında bozdurulduğu, bu konuda davacının rızasının geri alınmamak üzere kocaya bağış şeklinde verildiği hususunun ispatının davalıya düştüğü, ancak buna ilişkin dosya kapsamında bir delil bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, 8.568,00TL değerinde 7 adet 22 ayar 18 gr bileziğin ve 129.00TL değerince 1 adet 14 ayar 3 gr yüzüğün aynen iadesine, mümkün olmadığı takdirde 8.697TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Eskişehir 1. Aile Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 12.05.2015 tarihli ve 2014/14238 E., 2015/8430 K.sayılı kararı ile;
Davalının tüm davacının diğer temyiz itirazlarının reddi ile, “… Ancak; Dava konusu uyuşmazlık, düğünde takılan ziynet eşyalarının davalı kocadan istirdatı talebine ilişkindir.
Kural olarak düğün sırasında takılan ziynet eşyaları, para kim tarafından takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma bulunmadıkça kadına bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu eşyaların iade edilmemek üzere kocaya verildiği, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup müşterek ihtiyaçlar için harcandığı hususu davalı tarafça kanıtlandığı takdirde, koca bu eşyaları iadeden kurtulur.
Somut olayda, davalı koca, davacı kadının talep ettiği ziynetlerin, evliliğin devamı sırasında, düğün borçları ve çocuk edinmek için yapılan tedavi masrafları için harcandığını savunmuş, ancak davacı kadının bunları iade edilmemek üzere rıza ile verdiğini kanıtlayamamıştır.
Hâl böyle olunca mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, davalı kocanın, müşterek ihtiyaçlar için harcanan ziynetlerin, rızayla ve iade şartı olmaksızın kendisine verildiğini ispatlayamadığı, bu nedenle dava konusu ziynetleri iadeyle mükellef olduğu hususu tartışmasızdır.
Ne var ki; HMK’nın 188. maddesi gereğince “Tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerektirmez.”
Davalı taraf cevap dilekçelerinde, düğünde toplam 12 adet bilezik takıldığını beyan etmiştir. Bu durumda, düğünde davacı kadına 12 adet bilezik takıldığı hususu çekişmeli olmaktan çıkmıştır.
Öyle ise mahkemece, bu ilkeler gözetilip, davalının, davacı kadına takılan bileziklerin adedi konusundaki ikrarı da dikkate alınıp, toplam 12 adet bilezik üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu davalının düğün sırasında takıldığını kabul ettiği 5 adet bilezik dikkate alınmadan, sadece 7 bilezik üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle kararbozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Eskişehir 1. Aile Mahkemesinin 22.10.2015 tarihli ve 2015/692 E., 2015/716 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeler yanında “…Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 28/12/2006 tarih 10209-18598 sayılı içtihadında belirtildiği üzere düğünde damada hediye olarak takılan 5 adet bileziğin kadına bağışlanıp bağışlanmadığı hususu davacı tarafından dile getirilmediği gibi bu yönde davalının bir beyanı mevcut olmadığı 12 adet bileziğin evlilik birliğinin devamı sırasında düğün borçları ve çocuk edinmek için yapılan tedavi masrafları için harcadığı beyanı göz önüne alınarak davalının 12 adet bilezik hususunda beyanı 5 adet davalıya hediye olarak takıldığından ve düğün sonrası davacı kadına bağışlanma hususu ortaya konulmadığı…” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Davalı vekilinin cevap dilekçesinde düğünde 5 adedi müvekkiline ait olmak üzere toplam 12 adet bilezik takıldığını beyan etmesi karşısında, bu beyanın mahkeme önünde ikrar sayılarak 12 adet bilezik üzerinden davanın kabulüne karar verilmesinin gerekip gerekmediği gerektiği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır.
13. Ziynet; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup; insanlar tarafından takılan süs eşyası olarak tanımlanmaktadır (Yılmaz, E.: Hukuk Sözlüğü, Ankara 2011, s. 1529). Ziynet eşyasını evlilik münasebetiyle gelin ve damada verilen hediyeler olarak tanımlamak mümkündür. Bu bağlamda, bilezik, altın kelepçe, kolye, gerdanlık, takı seti, bileklik, saat, küpe ve yüzük gibi takılar, ziynet eşyası olarak kabul edilmektedir (Sağıroğlu, M.Ş.: Ziynet Davaları, İstanbul 2013, s.3).
14. Kadına özgü ziynet eşyaları; eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır.
15. Hukuk Genel Kurulunun 05.05.2004 tarihli ve 2004/4-249 E. ve 2004/247 K. sayılı kararında da aynı ilke benimsenmiştir.
16. Bu noktada “kişisel mal” kavramının yasal olarak nasıl düzenlendiği üzerinde durulmalıdır:
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 220.maddesinde;
“Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:
1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
3. Manevi tazminat alacakları,
4. Kişisel mallar yerine geçen değerler.”
kişisel mal olarak sayılmış olup,aynı Kanun’un 222/1. maddesinde;
“Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür” şeklindeki düzenleme ile de ispat yükünün kime ait olduğu hususu gösterilmiştir.
17. Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m.187/1). Herkesçe bilinen vakıalarla, ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz (HMK m. 187/2).
18. Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E. ve 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.
19. Diğer taraftan hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesinde;
“Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde belirtildiği gibi, usul hukukun en önemli konularından biri olan ispat yükü kuralı, 6100 sayılı HMK’nın 190. maddesinde de;
“İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
20. Yukarıda bahsedilen düzenlemelerden hareket edildiğinde, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Olağan olan kadına özgü ziynet eşyalarının kadın eşin himayesinde bulunmasıdır. Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir. Ziynet eşyası davasında dava konusu altınların varlığı ve bu altınların kadın eşte olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlanmalıdır.
21.Önemle vurgulamak gerekir ki kesin delil, yanları ve hâkimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesi gereken delillerdir. Hâkimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur. Bu biçimde ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır.
22. Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar, ikrar (Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HUMK) m. 236; HMK m.188), senet (HUMK m. 287; HMK m. 193), yemin (HUMK m. 337; HMK m. 228) ve kesin hükümdür (HUMK m. 237; HMK m. 303 ).
23. İkrar, bir tarafın, diğer tarafın ileri sürdüğü maddi olayın doğru olduğunu kabul etmesidir. HUMK’nın 236. maddesine göre, ikrar eden taraf aleyhine kesin delil teşkil eder. HMK’nın 188.maddesi de benzer düzenleme getirmiştir. Bu düzenlemenin 1. fıkrası;
“Tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıalar, çekişmeli olmaktan çıkar ve ispatı gerektirmez”
Şeklindedir.
24. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, kadına özgü ziynet eşyası niteliğindeki bilezik eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu ilkeden hareketle, davalı erkeğin düğünde toplam 12 adet bilezik takıldığını beyan etmiş olması karşısında, bu beyanın 6100 sayılı HMK’nın 188. maddesi gereğince mahkeme önünde ikrar kabul edilmesi gerekir. Bu durumda, düğünde davacı kadına 12 adet bilezik takıldığı hususu çekişmeli olmaktan çıkacaktır. O hâlde mahkemece bu bilezikler yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.
25. Diğer yandan, Özel Daire bozma kararının 6. bendinin 1. satırında yer alan “para” kelimesinin dava konusu uyuşmazlık yalnızca bileziklere ilişkin olduğundan 6100 sayılı HMK’nın 24. maddesinde belirtilen tasarruf ilkesi gereğince bozma kararından çıkarılması gerekir.
26. Mahkemece açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
27. Nitekim Özel Daire de bozma kararında aynı hususa işaret etmiştir.
28. Bu durumda direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıdaki belirtilen bu ilâve gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1. Özel Daire bozma kararının 6. bendinin 1. satırında yer alan “para” kelimesinin bozma kararından ÇIKARILMASINA (III – 25),
2. Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Yargıtay 8. HD 11.04.2019 Tarih ve 2018/11856 E., 2019/4001 K.
“… Davalının temyize konu ettiği uyuşmazlık, davacıya ait olan ziynet eşyalarının davalıda kalıp kalmadığı hakkındadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden kimseye düşer.
Hayatın olağan akışına göre olağan olan, ziynet eşyasının kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Ziynet eşyalarının, davalı tarafin zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.
Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu,evde kaldığını, davacı kadının ispatlaması gerekir.
Somut olayda; davacı ziynetlerin davalı tarafça düğün günü kendisinden alındığını, davalı ise ziynetleri davacının götürdüğünü ileri sürmektedir.
Yargılama sırasında dinlenen davacı tanıkları, ziynetleri düğün günü davalının ailesinin alıp geri vermediğini duyduklarını; davalı tanıkları ise ziynetlerin davacıdan alınmadığını, davacının ziynetleri yanında götürdüğünü beyan etmişlerdir. Davacı tanıklarının görgüye dayalı beyanlarının olmadığı anlaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamına ve dinlenen tanık beyanlarına göre, davacının müşterek evden hiç bir şey alamadan ayrılmak durumunda kaldığina ve ziynet eşyalarının götürülmesine engel olunduğuna yönelik bir olay yaşanmadığına, davacının evden ayrılırken ziynet eşyalarını üzerinde götürmesi mümkün olduğuna, davacı da aksini mevcut delillerle ispatlayamadığına göre, ziynet alacağına yönelik talebin reddine karar verilmesi gerekirken, bu yön gözetilmeden deliller hatalı değerlendirilerek, davacının iddiasını ispat ettiği düşünülerek, ziynetler yönünden istemin kabulü doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir….”
YargItay 8. HD 23.01.2019 Tarih ve 2016/20115 E., 2019/775 K.
“…Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde; ziynet eşyalarının bir kisminin araç alımında kullanıldığı, kalan kısmının da evlilik birliği içinde bozdurularak birlikte harcandığı ve borçların ödendiği gerekçesi ile araç için bozdurulan ziynetler dişındaki ziynetlere ilişkin talebin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Bozdurulan ziynetlerin iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin ispat yükümlülüğü davalı kocada olup, koca, dosya kapsamındaki mevcut delil ve tanık beyanlarıyla ziynetlerin davacının rızası ile iade edilmemek üzere verildiğini ispatlayamamıştır. O halde, mahkemece araç için bozdurulan ziynetler dışındaki ziynetler yönünden de, davalı koca tarafından daha sonra alınan altın set de dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile bu bölüm bakımından reddine karar verilmesi doğru değildir…”