Velayetin Değiştirilmesi Davası
Velayet, çocuğun bakım, eğitim, gözetim ve korunmasına ilişkin hak ve yükümlülükleri kapsayan, kamu düzenine ilişkin bir kurumdur. Türk Medeni Kanunu çerçevesinde velayet hakkı, boşanma halinde eşlerden birine verilir; ancak zamanla ortaya çıkan yeni durumlar ve çocuğun üstün yararı gereği velayetin değiştirilmesi gündeme gelebilir.
Velayet kurumu, çocuğun doğumuyla birlikte gündeme gelen ve ebeveynlerin hem hak hem de ödev olarak yerine getirmek zorunda oldukları bir yükümlülük alanıdır. Türk Medeni Kanunu’na göre, evlilik birliği içinde velayet ana ve babaya ortaklaşa ait iken, boşanma halinde hâkim velayeti eşlerden birine verir. Ancak çocuğun gelişen ihtiyaçları, ebeveynlerin yaşam koşullarındaki değişiklikler ya da çocuğun güvenliğini tehdit eden durumlar velayetin değiştirilmesini zorunlu kılabilir. Bu bağlamda velayetin değiştirilmesi davası, hem birey hem de kamu yararı gözetilerek yargı denetimi altında yürütülmesi gereken önemli bir dava türüdür.
Velayet Kavramı ve Hukuki Niteliği
Velayet, Türk Medeni Kanunu’nun 339. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 4721 sayılı TMK m. 335’e göre velayet, ana ve babaya aittir. Bu hak, çocuğun bakımını, eğitimini, temsilini ve malvarlığının yönetimini kapsar. Velayet hakkı, hem bir hak hem de bir yükümlülük olup kamu düzenine ilişkindir.
Velayetin Değiştirilmesinin Hukuki Dayanağı
Velayetin değiştirilmesine ilişkin temel düzenleme, TMK m. 183 ve m. 349 hükümlerinde yer almaktadır :
TMK m. 183 : “Boşanma hâlinde hâkim, velâyeti eşlerden birine verir.”
TMK m. 349 : “Velâyet kendisine verilmiş olan ana veya babanın davranışları veya yaşam koşulları çocuğun yararına aykırı düşerse, hâkim, resen veya diğerinin istemi üzerine velâyeti değiştirebilir.”
Bu düzenlemelere göre, hâkim her zaman çocuğun üstün yararını esas alarak velayet hakkında yeni bir karar verebilir.
Velayetin Değiştirilmesi Davasının Şartları
Genel Koşullar
Velayetin değiştirilmesi, mevcut düzenlemenin artık çocuğun yararına hizmet etmediği durumlarda mümkündür. Bu durumlar genellikle aşağıdaki gerekçelere dayanmaktadır :
● Ebeveynin çocuğa kötü muamelesi, ihmal veya istismarı
● Velayeti elinde bulunduran ebeveynin yeniden evlenerek çocuğu ihmal etmesi
Velayet hakkına sahip olan eşin yeniden evlenmesi sadece bu sebeple velayetin değiştirilmesini gerektirmez. Fakat yeni bir evlilik yapmış olan eşin çocuğu ile ilgilenmemesi halinde velayet değiştirilebilir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/16629 Esas , 2017/1767 Karar ve 21/02/2017 Tarihli ilamında ; ” Annenin çalışıyor olması sebebiyle, özel okulda eğitim gören çocukların okul servisinden anne tarafından bizzat alınmaması ya da annenin başka bir erkekle yeniden evlenmesi tek başina velayetin değiştirilmesini gerektirmez. Mahkemece alınan 29.01.2016 tarihli sosyal inceleme raporunda da annenin velayet görevini yerine getirmediğine ilişkin bir tespit bulunmamaktadır. Açıklanan sebeplerle davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile kabulüne karar verilmesi doğru olmayıp hükmün bozulmasını gerektirmiştir. …. ” demiştir.
● Velayeti elinde bulunduran ebeveynin velayet ilişkisini kötüye kullanarak kişisel ilişki kurulmasına engel olması
Hakim tarafından çocuğun velayetinin verilmediği eş ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulmuş fakat velayet hakkını kullanan eş, velayet hakkını kötüye kullanarak kişisel ilişki kurulmasına engel oluyorsa bu velayetin değiştirilmesine neden olabilir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/12054 Esas , 2016/11763 Karar ve 16/06/2016 Tarihli ilamında ; ” Dosya kapsamındaki delillerden ve tanık beyanlarından davacı babanın boşanmadan sonraki dava tarihine kadar olan yaklaşık beş yıllık süreçte müşterek çocuğu 25 defa icra kanalıyla şahsi ilişkiyi sağlayabildiği, bu suretle annenin baba ve çocuk arasındaki kişisel ilişkiyi engelleyerek velayet görevini kötüye kullandığı anlaşılmaktadır. Bu suretle çocuğun tercihi üstün yararına uygun olmadığı gibi baba yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri ve ahlaki gelişmesine engel olacağı yönünde ciddi sebep ve deliller de bulunmamaktadır. O halde davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru bulunmamıştır….” demiştir.
● Velayet hakkına sahip eşin başka yere taşınması
Velayet hakkına sahip olan eşin başka bir yere taşınması sadece bu sebeple velayetin değiştirilmesini gerektirmez. Ayrıca bu durumun kötüye kullanılması gerekmektedir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2013/13646 Esas , 2014/157 Karar ve 13/01/2014 Tarihli ilamında ; ” Dosya kapsamındaki delillerden ve tanık beyanlarından davacı kadının 01.01.2012, 15.01.2012, 01.08.2012 ve 07.08.2012 tarihlerinde müşterek çocuk ile şahsi ilişki tesisi için icra kanalıyla geldiğinde davalı babanın çocukla başka illerde bulunduğu gerekçesiyle şahsi ilişki tesis edilemediği ve davalı babanın bu nedenle tazyik hapis cezası ile cezalandırılmasından sonra şahsi ilişkinin sağlanabildiği; ayrıca icra dosyalarında kendisinin “mernis adresi İstanbul olduğu için çocuğu teslim edemediği” şeklinde savunmasına karşın 02.04.2012 tarihli sosyal inceleme raporunda Edremit’te bulunan anne-babasıyla ikamet ettiğini belirtip bu suretle anne ve çocuk arasındaki kişisel ilişkiyi engelleyerek velayet görevini kötüye kullandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle davanın kabulü yerine reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır….” demiştir.
● Ebeveynin yaşam koşullarının çocuğun sağlıklı gelişimini olumsuz etkilemesi
● Velayeti talep eden ebeveynin şartlarının olumlu yönde değişmesi
● Çocuğun velayet değişikliğini istemesi (özellikle 12 yaş üstü çocuklar için)
Çocuğun Üstün Yararı İlkesi
Yargıtay içtihatlarında da sıkça vurgulanan bu ilke, velayetle ilgili tüm yargısal kararların temelini oluşturur. Bu kapsamda, velayetin değiştirilmesine yönelik değerlendirme yalnızca ebeveynlerin durumuna göre değil, çocuğun bedensel ve ruhsal gelişimi açısından neyin en uygun olduğuna göre yapılır.
Hangi ebeveynin yanında çocuğun bedensel, ruhsal, ahlaki gelişimi daha iyi sağlanacaksa, velayet o kişiye verilir. Yargıtay da bu ilkeye sıkı sıkıya bağlıdır.
Çocuğun Görüşünün Alınması
4721 sayılı TMK m. 339/2’ye göre, ayırt etme gücüne sahip çocuğun görüşünün alınması gerekmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları da, çocuğun katılım hakkının önemli bir unsur olduğunu belirtmektedir.
Yargılama Usulü ve Dava Süreci
Görevli ve Yetkili Mahkeme
Dava, aile mahkemelerinde açılır. Aile mahkemesinin bulunmadığı yerlerde asliye hukuk mahkemeleri bu sıfatla görev yapar.
Velayetin değiştirilmesi davasında kural olarak dava, dava tarihinde davalının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir. Ayrıca müşterek çocuğun ana veya babadan alınarak ana veya babaya verilmesi çekişmesiz yargı işi olup, çekişmesiz yargı işlerinde kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça talepte bulunan kişinin veya ilgililerden birisinin oturduğu yer mahkemesi de yetkilidir (HMK md. 384). Bu nedenle davacı kendi oturduğu yer mahkemesinde de dava açabilir.
Taraflar
Velayet hakkı kendisine verilmeyen ebeveyn, dava açma hakkına sahiptir. Bununla birlikte, çocuğun korunması için Cumhuriyet savcıları veya sosyal hizmet görevlileri de mahkemeye bildirimde bulunabilir.
Deliller ve İnceleme Süreci
Mahkeme aşağıdaki delillerle karar verir :
Sosyal inceleme raporu
Pedagog ve psikolog görüşleri
Tanık beyanları
Okul ve sağlık kayıtları
Çocuğun beyanı
Velayetin değiştirilmesi konusunda karar verilmeden önce, öncelikle ana ve baba dinlenir. Çocuk idrak gücüne sahip ise çocuk dinlenir. Aile mahkemesi tarafından görevlendirilen uzman görüşüne başvurulur. Tarafların yaşam alanları incelenmelidir. Deliller toplanır. Hakim tarafların sunduğu deliller ile yetinmeyip kendiside delil toplayabilir. Nihayetinde çocuğun yararı dikkate alınarak karar verilir.
Yargılama sırasında çocuğun menfaatini gözeten geçici tedbirler de alınabilir (TMK m. 392).
Sonuç
Velayet hakkı, ebeveynler arasında bir hak çatışmasından ziyade, çocuğun haklarını ve çıkarlarını önceleyen bir kurumdur. Türk hukuk sisteminde velayetin değiştirilmesi davası, çocuğun korunması amacıyla hem bireysel hem toplumsal düzeyde önemli sonuçlar doğurmaktadır. Bu nedenle yargı organları, karar verirken yalnızca mevcut belgelerle değil, uzman görüşleriyle desteklenen bütüncül bir değerlendirme yapmakla yükümlüdür.
Hukuki sürecin etkin yönetilmesi, doğru stratejilerin belirlenmesi, güvenilir bir işbirliği ile boşanma davanızı en iyi şekilde yönetilebilmesi için hukuki ihtiyaçlarınızı anlayan ve ilgili alanda uzmanlaşmış bir boşanma avukatı ile süreci takip etmenizi önemle tavsiye ederiz.