Eşlerin Birlikte Vefat Etmesi Halinde Miras ( Birlikte Ölüm )
Kişilerin birbirlerine mirasçı olabilmeleri için ölüm zamanlarının net bir şekilde tespit edilmesi gerekmektedir. Depremde ölen eşlerden hangisinin daha önce öldüğü tespit edilemiyorsa TMK m.29 ” birlikte ölüm karinesi ” uygulama alanı bulacaktır.
TMK M.29 ;
Görüldüğü üzere depremde vefat eden eşlerden hangisinin önce öldüğü ispatlanamıyorsa ikisinin de aynı anda öldüğü kabul edilir. Bu durumda eşler birbirinin mirasçısı olamazlar. Artık mal rejimi tasfiyesi uygulama alanı bulacaktır.
Eşlerden hangisinin daha önce veyahut daha sonra öldüğünün tespit edilemediği hallerde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 29.maddesinin 2.fıkrası uyarınca birlikte ölüm karinesinin uygulanacağı, buna göre 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu uyarınca eşlerin birbirinin mirasçısı veyahut vasiyet alacaklısı olamayacağı, mal rejiminin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 225.maddesinin 1.fıkrası uyarınca ölümle sona ereceği, mal rejiminden doğan hakların eşlerin yasal mirasçılarına intikal edeceği, eşlerden herhangi birinin yasal mirasçılarının mal rejiminin tasfiyesini talep edebileceği anlaşılmaktadır.
Yasal mirasçıların tespiti için yazımızı ziyaret ediniz. https://muteberhukuk.com/yasal-mirascilar-ve-miras-paylari-830/
Mirasçılık Belgesi Alınması
Depremde vefat eden kişiler öncelikle veraset ilamı veya mirasçılık belgesi almalıdırlar. Mirasçılık belgesi için noterliğe , veraset ilamı için sulh hukuk mahkemesine başvuru yapılmalıdır.
Mirasçılık belgesinin alınabilmesi için gerekli belgeler şunlardır :
Eğer noterliğe başvuruluyorsa; başvuranın TC kimlik numarasının yazılı olduğu kimlik belgesi, yasal temsilcinin veya vekilin başvurması hâlinde temsilci olduğunu ispat eden belge.
Eğer sulh hukuk mahkemesine başvuruluyorsa; dilekçeyle birlikte başvuranın TC kimlik numarasının yazılı olduğu kimlik belgesi, ölenin nüfus kayıt örneği, ölüm belgesi, yasal temsilcinin veya vekilin başvurması hâlinde temsilci olduğunu ispat eden belge.
Mal Rejiminin Tasfiyesi Davası açılması
Depremde vefat eden eşlerin yasal mirasçılarından herhangi birinin Aile Mahkemesinde mal rejiminin tasfiyesi için dava açması gerekmektedir.
TMK “Mal Rejiminin Sona Ermesi ve Tasfiye – Sona Erme Anı” kenar başlıklı 225.maddesinin 1.fıkrası şöyledir :
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “İspat Yükü” kenar başlıklı 29.maddesinin 2.fıkrası şöyledir :
Mevcut durumda eşler arasındaki mal rejimi edinilmiş mallara katılma rejimidir. Edinilmiş mallara katılma rejimi; evlilik birliği süresince eşler arasında iş bölümü ve iş birliği olduğu, her bir eşin evlilik süresince edindiği malvarlığı değerlerinde diğer eşin de katkısı bulunduğu, evlilik herhangi bir sebeple sona erdiğinde de bu katkının karşılığının bir alacak hakkı (para alacağı) çerçevesinden ödenmesi gerektiği, gerek Yargıtay kararları gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmek ile açıkça belirtilmiştir.
Buna göre depremde vefat eden eşlerin evlilik birliği içerisinde edinilmiş malları aksi ispat edilmediği sürece hesaplanarak her iki eşin mirasçılarına yarı yarıya paylaştırılacaktır. Eşlerin yasal mirasçılarından her biri ise kendi miras payları oranında payını alacaktır.
Hukuki sürecin etkin yönetilmesi, doğru stratejilerin belirlenmesi, güvenilir bir işbirliği ile miras davanızı en iyi şekilde yönetilebilmesi için hukuki ihtiyaçlarınızı anlayan ve ilgili alanda uzmanlaşmış bir miras avukatı ile süreci takip etmenizi önemle tavsiye ederiz.
İlgili Yargıtay Kararları
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 2010-4114 Esas, 2011-2038 Karar
Davacıların murisi N. ile davalıların murisi M. 08.10.1988 tarihinde evlenmiş, 27.04.2003 tarihinde eşler ve çocukları B. ile M.C. karbonmonoksit zehirlenmesi suretiyle ölmüşlerdir. Bu tarihte de mal rejimi sona ermiştir (TMK’nın 225/1. madde). Eşlerin birlikte ölümüyle katılma rejiminin sona ermesi halinde hangisinin diğerinden önce veya sonra öldüğü belirlenemiyorsa, bunların aynı anda ölmüş oldukları karinesi geçerli olacaktır. Ölümle miras edinme ehliyeti ve kişilik son bulduğundan birinin ölümü anında, diğer eş sağ olmadığı için eşler birbirinin mirasçısı veya vasiyet alacaklısı olamayacaktır. Buna karşın eşlerin katılma alacakları miras haklarından ayrı olduğundan katılma rejimi birlikte ölüm karinesi gereğince eşlerin ölümü anında sona erecek, ancak ölümle sona eren katılma rejiminin tasfiyesi sonunda katılma alacağı veya alacakları doğarsa, bu alacak hakları eşlerin kanuni mirasçılarına intikal edecektir. Çünkü aynı anda ölenlerin birlikte ölüm karinesi gereğince birbirlerine mirasçı olamayacakları kural ise de; bu kişilerin her birinin mirası kendi mirasçılarına geçecek, dolayısıyla bu mirasçılar katılma alacağı borçlusu eşin mirasçılarından katılma alacağıyla ilgili miras haklarını talep edebileceklerdir. Bu açıklamalar karşısında birlikte öldükleri anlaşılan eşlerden N.’ın mirasçıları, varsa katılma alacağına ilişkin haklarını diğer eşin mirasçılarından talep edebileceklerdir.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2013/23778
Karar Numarası: 2013/30516
Karar Tarihi: 23.12.2013
DAVACILARIN T. G.’İN 23.04.1965 TARİHİNDE BEKAR OLARAK ÖLDÜĞÜNÜN TESPİTİNE YÖNELİK İDDİALARINI İSPAT ETMİŞ OLMALARI KARŞISINDA DAVANIN BU YÖNDEN KABULÜNE KARAR VERİLMESİ GEREKİRKEN T. G.’İN NÜFUS KAYDININ BULUNMAMASI GEREKÇESİYLE TALEBİN REDDİ DOĞRU OLMAMIŞTIR
Davacılar, davalılarla müşterek mirasbırakanları olan T. G.in 23.04.1965 tarihinde bekar olarak ölmüş olduğunun da tespitini talep etmişlerdir. Çorlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/366 esas, 2010/206 karar sayılı dava dosyası, dinlenen tanıklar, tapu ve nüfus kayıtları ile T. G.’in tarafların mirasbırakanları ile kardeş olduğu ispatlanmıştır. T. G.’in tarafların kök mirasbırakanları ile tapuda malik olduğu nazara alındığında Türk Medeni Kanununun 29. maddesi uyarınca bu davayı açmakta haklı oldukları da anlaşılmaktadır. Nüfus sicilinde bir kayıt bulunmadığı ya da kaydın doğru olmadığının anlaşılması halinde doğum gibi ölüm olaylarının da diğer her türlü delille ispatlanması mümkündür (TMK.md.30). Davacıların T. G.’in 23.04.1965 tarihinde bekar olarak öldüğünün tespitine yönelik iddialarını ispat etmiş olmaları karşısında davanın bu yönden kabulüne karar verilmesi gerekirken, T. G.’in nüfus kaydının bulunmaması gerekçesiyle talebin reddi doğru olmamıştır.