Artık Değere Katılma Oranı
Tasfiyede eşlerin usulüne uygun şekilde belirlendikten sonra artık değer üzerindeki yasadan kaynaklanan hakkı TMK’nın 236/1. maddesi gereği kural olarak yarı (1/2) orandadır. Artık değere katılmada kanuni oranın istisnaları ise TMK’nın 236/2. ve 237. maddelerinde düzenlenmiştir.
İstisnalar
1- Zina veya Hayata Kast Nedeniyle Biten Evlilikler Yönünden Artık Değerdeki Pay Oranının Azaltılması yahut Kaldırılması
TMK M. 236/2
Zina veya hayata kast nedeniyle boşanma halinde hakim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir.
Zina veya hayata kast nedeniyle boşanma kararının eşin alacak talebine etkisi edinilmiş mallara katılma rejimine özgüdür. TMK’nın 236/2. maddesinin diğer seçimlik mal rejimleri yönünden ise uygulanma imkanı yoktur.
TMK’nın 236/2. maddesindeki zina veya hayata kast halinde kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına yönelik yetki hakime ait olup, hakim kusursuz veya daha az kusurlu eşin talebi üzerine bu yetkiyi kullanabilecektir. Yoksa kendiliğinden bu yetkinin kullanılabilmesi mümkün değildir.
Koşullar
● Boşanmanın Zina veya Hayata Kast Nedenine Dayalı Olması
Öncelikle eşler arasındaki evliliği sona erdiren boşanma kararının zina (TMK m.161) veya hayata kast (TMK m.162) sebebine dayalı olarak verilmesi, diğer anlatımla evlilik birliğinin zina veya hayata kast sebebiyle sona ermesi, boşanmaya ilişkin mahkeme kararının da kesinleşmesi gerekir. Kanun koyucu boşanma sebepleri yönünden sadece zina veya hayata kast halinde bu maddenin uygulanabileceğine yönelik sınırlama getirmiştir. Hakimin bu nedenler dışında diğer boşanma nedenleri yönünden de bu maddeyi uygulama konusunda takdir hakkı bulunmamaktadır.
Zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme veya haysiyetsiz hayat sürme, terk ve akıl hastalığı belirli olgulara dayandıklarından özel boşanma sebeplerini oluştururlar ve sınırlı sayıdadırlar. Buna karşılık, evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/1,2) ile eşlerin anlaşması (mad. 166/3) ve fiili ayrılık (m. 166/4) ise belli bir olguyu göstermeyen ve önceden belirlenemeyen nitelikte olduklarından genel boşanma nedenlerini oluştururlar. Bu konuda bakınız. https://muteberhukuk.com/bosanma-sebepleri/
TMK’nın 161. maddesine göre, mutlak ve özel bir boşanma nedeni olan zina, evli biri tarafından eşi dışında karşı cinsten birisi ile istenerek gerçekleştirilen cinsel ilişki demektir. Bunun için eşler arasında hukuka uygun şekilde meydana gelmiş bir evlilik bulunmalı ve eşlerden biri tarafından eşi dışında karşı cinsten biri ile bilerek ve isteyerek cinsel bir ilişki meydana gelmiş olmalıdır.
TMK’nın 162. maddesine göre ; “Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir”. Görüldüğü üzere, hayata kastın gerçekleşmesi ile hâkim tarafından evlilik birliğinin çekilmez hâle gelip gelmediği şartını araştırmaya gerek kalmaksızın boşanma kararı verilebilecektir. Başka bir deyişle TMK’nin 162. maddesi de mutlak ve özel bir boşanma sebebidir. Madde metninde geçen “hayata kast” ifadesi ile eşini öldürme girişiminde bulunmak, onu intihara zorlamak gibi eşlerden biri tarafından diğerinin hayatına karşı yapılmış acı sonuç doğuran davranışlar kastedilmektedir.
● TMK’nın 236/2. Maddesinin Uygulanmasına Yönelik Talebin Varlığı
Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davada, zina etmeyen veya hayatına kast edilen kusursuz veya daha az kusurlu eş tarafından katılma alacağının azaltılması veya kaldırılması yönünde mahkemeden açıkça talepte bulunulması gerekir.
Burada talebin ne zaman yapılması gerektiği akla gelebilir. Davacı tarafından dava açılırken dava dilekçesinde TMK’nın 236/2. maddesinde belirtilen zina veya hayata kast nedeniyle kusurlu olan davalı eşin katılma alacağı oranının azaltılması veya kaldırılması ve buna göre davacı lehine katılma alacağına hükmedilmesi istenebilir. Bununla birlikte boşanma davası ile aynı tarihte veya birlikte açılan mal rejiminin tasfiyesine yönelik dava bakımından boşanmanın zina veya hayata kast sebebiyle sonuçlanması ve kararın kesinleşmesi durumunda davacı taraf TMK’nın 236/2. maddesinin uygulanmasını isteyebilecektir. Benzer şekilde davalı tarafından da cevap dilekçesinde veya dilekçeler teatisi aşamasında bu talepte bulunulabileceği gibi yargılama sırasında da somut dosyadaki duruma göre bu talebi ileri sürebilecektir.
TMK’nın 236/2. Maddesinin Uygulanması Usulü
TMK’nın 236/2. maddesindeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılması veya kaldırılmasına yönelik karar verilebilmesi için davacının artık değere katılma alacağının yapılan incelemeyle sabit olması gerekir. Katılma alacağı olması halinde, hakimin mevcut delillere, talepte bulunanın sıfatına göre alacağı azaltma veya kaldırmaya yönelik takdirini kullanması söz konusu olabilecektir. Mahkemece yapılacak yargılama sonunda davacı lehine katılma alacağı sabit olmadan artık değere katılma oranının azaltılması veya kaldırılmasından söz edilemez.
Burada şu hususun da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Maddedeki düzenleme yalnızca katılma alacağı bakımından mı uygulanacaktır? Başka anlatımla, TMK’nın 236/2. maddesinin katkı payı alacağı veya değer artış payı alacağı yönünden uygulanması mümkün müdür?
Edinilmiş mallara katılma rejimi bakımından uygulanabileceği açıklanan ve bu rejime özgü TMK’nın 236/2. maddesinin, mal ayrılığı rejiminin tasfiyesi sonunda eşler lehine doğacak katkı payı alacağı bakımından uygulanması düşünülemez.
Değer artış payı alacağına gelince; burada da edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi neticesinde doğan bir alacak bulunmakla beraber, TMK’nın 236/2. maddesi ile ilgili gerekçe, açıkça “artık değerdeki pay oranı” şeklindeki düzenleme, düzenleme sırasındaki görüşmeler ile maddenin amacı karşısında uygulanamayacağı sonucuna ulaşılacaktır.
Hakim tarafından hakkaniyete göre katılma alacağı azaltılacak veya kaldırılacak olan eş, zina veya hayata kast nedeniyle boşanmada kusurlu olan eştir. Diğer anlatımla zina eden veya diğer eşin hayatına kast eden eştir. Boşanma davasında bu husus tartışıldığına ve neticesinde zina veya hayata kast nedenlerine ilişkin boşanma şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılıp hüküm kurulduğuna göre mal rejiminin tasfiyesine yönelik açılan davada yeniden eşin kusurlu olup olmadığı tartışılmayacak, kusur incelemesi de yapılmayacaktır. Bu konuda ortada kesinleşmiş bir karar mevcuttur.
Hakim, TMK’nin 236/2. maddesine göre uygulama yaparken yasa gereği hakkaniyete uygun şekilde davranmalıdır. Bu hususta yukarıda yazılı olduğu şekilde talepte bulunan eşin kusur durumu etkili olabileceği gibi bunun yanında eşlerin ekonomik durumları, evlilik birliği içinde eşlerin katkılarının niteliği veya kapsamı, evlilik süresi, eşlerin emekleri, varsa çalışmaları, uygulama sonucu oluşacak durum şeklinde somut olayın tüm özellikleri göz önünde bulundurulacaktır. Yapılacak indirim veya kaldırma nedenlerinin başka anlatımla gerekçenin hakim tarafından kararda gösterilmesi zorunludur.
Zina veya Hayata Kast Nedeniyle Açılan Boşanma Davasının Devamı Sırasında Eşlerden Birinin Ölümü halinde TMK’nın 236/2. Maddesinin Uygulanması
Zina veya hayata kast nedeniyle açılan boşanma davasının devamı sırasında diğer eşin ölümü sebebiyle mal rejiminin ölümle sona ermesi halinde, her ne kadar evlilik boşanma nedeniyle sona ermediğinden, ilk bakışta TMK’nın 236/2. maddesinin uygulanamayacağı düşünülebilir ise de, benzer TMK’nın 181/2. maddesi ile TMK’nın 236/2. maddesinin gerekçesi değerlendirildiğinde, mal rejimi boşanma ile sona ermese de burada yine haksız ve adaletsiz bir sonucun doğacağı gözetilerek, zina yaptığı veya hayata kast ettiği iddia edilen eşin kusurunun ölen eşin mirasçılarından birisi tarafından davaya devam edilerek ispat edilmesi halinde TMK’nın 236/2. maddesinin de uygulanabileceği, hakim tarafından buna göre ölen eş lehine değerlendirme yapılarak, kusurlu eşin katılma alacağının azaltılabileceği veya kaldırılabileceği kabul edilmelidir.
Mirasçılık hakkının ayni, katılma alacağının kişisel bir hak olduğu ileri sürülebilir ise de katılma alacağının ölen eşin mirasçıları tarafından açılabildiği de gözden kaçırılmamalıdır. Burada zina veya hayata kast nedeniyle açılmış bir boşanma davasının bulunması gerekli olup henüz boşanma davası açılmadan ölümün gerçekleşmesi halinde dava açma hakkına sahip eşin de TMK’nın 236/2. maddesinden yararlanması gerektiği kabul edilmeyecektir.
Eşlerden birinin diğer eşi kasten ve hukuka aykırı olarak öldürmesi halinde TMK’nın 578/1. maddesi gereği, öldüren eş ölen eşe mirasçı olamamaktadır. Kasten veya hukuka aykırı olarak eşlerden birinin diğer eşi öldürmesi durumunda da diğer şartların gerçekleşmesi şartıyla, hakim tarafından öldüren eş aleyhine hakkaniyete uygun olarak katılma alacağı azaltılmalı veya kaldırılmalı, kısaca bu durumda da TMK’nIn 236/2. maddesinin uygulanacağı dikkate alınmalıdır. Burada ölen eşin mirasçılarından, murislerinin kasten ve hukuka aykırı olarak diğer eş tarafından öldürüldüğü ve bu sebeple mirasçılık hakkının da kaldırıldığına yönelik ispat bakımından delillerini sunması istenecektir.
Eşler Tarafından TMK’nin 237/1. Maddesi Gereği Mal Rejimi Sözleşmesi ile Farklı Katılma Alacağı Oranı Belirlenmesi Halinde TMK’nın 236/2. Maddesinin Uygulanması
TMK’nın 237/1. maddesi gereği eşler, yapacakları mal rejimi sözleşmesi ile artık değere katılma oranlarında başka bir esası kabul edebilir, artık değere yarı oranda katılmaya ilişkin kuralı değiştirerek başka şekilde bir paylaşımı belirleyebilirler. Bu durumda mal rejimi sözleşmesiyle eşlerin katılma alacağı oranlarını değiştirmeleri ve başka bir oranı kabul etmiş olmaları halinde TMK’nın 236/2. maddesinin amacı da düşünüldüğünde öncelikle mal rejimi sözleşmesindeki belirlenen oranların, taraf iradeleri göz önünde bulundurularak dikkate alınması gerekecektir (Yasal yarı oranda katılma alacağı oranı yerine mal rejimi sözleşmesi ile belirlenen oranlar). Daha sonra diğer şartların bulunması durumunda TMK’nın 236/2. maddesi gereğince hakim tarafından mal rejimi sözleşmesi ile belirlenen oranlar üzerinden hakkaniyete uygun şekilde azaltma veya kaldırma kararı verilebilecektir.
2- Sözleşmeyle Artık Değere Katılma Oranının Değiştirilmesi
Mal rejiminin tasfiyesinde TMK’nın 236/1. fıkrası gereği, eşlerin artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olması kuralının diğer bir istisnası, eşlerin mal rejimi sözleşmesi yapmak suretiyle farklı bir oran belirlemeleri halidir.
İlgili maddelere göre eşler, mal rejimi sözleşmesiyle artık değere katılmada yarı (1/2) oran yerine farklı bir esas belirleyebilecektir. Böylece eşlerin geçerli şekilde yapacakları mal rejimi sözleşmesinde kabul ettikleri oran tasfiyede uygulanacak olup TMK’nın 236/1. fıkrasında geçen kanuni yarı oran uygulanmayacaktır. Mal rejimi sözleşmesinde belirlenecek bu farklı oran, kural olarak evlilik birliğinin ölümle sona ermesi halinde tasfiyede esas alınacak olup, TMK’nın 238. maddesi hükmü gereği evliliğin ölüm dışında bir sebeple (iptal, boşanma ve mahkeme kararıyla mal ayrılığına geçiş halinde) sona ermesi halinde, tasfiyede eşlerin kararlaştırdıkları oranın dikkate alınması için bu hususun mal rejimi sözleşmesinde açıkça belirtilmiş olması gerekmektedir.
Diğer bir ifadeyle, mal rejimi sözleşmesinde eşler kabul ettikleri oranın mal rejiminin hangi nedenle sona ermesi halinde kullanılacağını açıkça belirtmedikleri takdirde, kanuni düzenlemeden farklı olarak belirlenen bu oran sadece evlilik ölümle sona erdiğinde tasfiyede geçerli olacak, mal rejimi evliliğin iptali, boşanma veya mahkeme kararıyla mal ayrılığına geçiş ile sona erdiği takdirde ise uygulanmayacaktır.
Kanun koyucu, eşler tarafından belirlenecek bu farklı esasla ilgili anlaşmanın eşlerin ortak olmayan çocuklarının ve onların altsoylarının saklı paylarını zedeleyemeyecekleri yönünde sınırlama getirmiştir. Saklı pay sahibi tüm mirasçılar değil sadece eşlerin ortak olmayan (evlilik dışı yahut önceki evliliğinden olan) çocukları ve bu çocuklarının altsoyları yönünden bu hüküm geçerlidir. Madde, saklı payların ihlal edilemeyeceğini hükme bağlamış olup eşlerin kastının iyi yahut kötü olmasının önemi bulunmamaktadır. TMK’nin 237/2. fıkrası gereği eşler, ortak olmayan çocukların ve onların altsoylarının saklı paylarını ihlal edecek şekilde mal rejimi sözleşmesi yaptıkları takdirde saklı payı ihlal ettiği ölçüde miras hukuku kapsamında tenkise tabi olacaktır.
Hukuki sürecin etkin yönetilmesi, doğru stratejilerin belirlenmesi, güvenilir bir işbirliği ile boşanma davanızı en iyi şekilde yönetilebilmesi için hukuki ihtiyaçlarınızı anlayan ve ilgili alanda uzmanlaşmış bir boşanma avukatı ile süreci takip etmenizi önemle tavsiye ederiz.
İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
Yargıtay 2. HD’nin 28.12.2021 Tarihli ve 2021/5351 E., 2021/10169 K. Sayılı İlamı
Tüm bu ilkelere ve açıklamalara göre somut olaya bakıldığında, davacı tarafın ziynetlerin varlığını ve dava konusu taşınmaz ile otomobilin alımında kullanıldığını kanıtlayamadığı, davalı tarafın da edinim sürecinde ailesinin ne zaman, ne kadar karşılıksız katkısının olduğuna dair net açıklamada bulunmadığı gibi paraların da taşınmaz alımı için gönderilip gönderilmediği ve bu amaçla kullanılıp kullanılmadığı belli değildir. Kaldı ki, tanığın anlatımına göre, memleketteki tarlalardan gelen düzenli gelir de edinilmiş mal niteliğinde kabul edilmelidir. Bu durumda davacının, taşınmaz için tasfiyeye yakın tarihteki 460.00 TL değerin yarısı (230.000 TL) ve otomobil için de aynı şekilde belirlenen 37.500 TL sürüm değerinin yarısı (18.750TL) tasfiye alacağı hakkının bulunduğu, ancak zina sebebiyle evliliğin son bulmasına göre TMK’nun 236/2 maddesi uyarınca ayrıca değerlendirme yapılması gerekeceği ve mahkemece belirlenen %30 oranında hakkaniyet indiriminin uyuşmazlığa uygun olduğu, taraf delillerinin toplandığı ve isabetli biçimde değerlendirildiği, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından yazılı şekilde hüküm kurulmuş olmasında isabetsizlik bulunmamaktadır…”
Yargıtay 8. HD’nin 16.10.2019 Tarihli ve 2019/2424 E., 2019/9151 K. Sayılı İlamı
Açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler uyarınca istinaf dilekçesindeki sebeplerle (HMK md. 355) sınırlı olarak yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde; dava konusu edilen taşınmazın evlilik birliği içerisinde 01.09.2003 tarihinde satin alınması nedeniyle edinilmiş mal niteliğinde olduğu, davacının bu taşınmazdan kaynaklanan 60.000,00 TL artık değere katılma alacağı hakkının bulunduğu (güncel değer 120.000,00 TL artık değer, 120.000,00/2=60.000,00-TL artık değere katılma alacağı) anlaşılmaktadır. Öte yandan, taraflar arasında zina nedeniyle verilmiş bir boşanma kararı da bulunmamaktadır. Kadının başka bir erkekle birlikte yaşaması zina nedeniyle boşanmaya hükmedilmemesi nedeniyle davacı kadının katılma alacağı hakkını istemesine engel teşkil etmez (TMK 236/2). Bu nedenle, davacının, dava konusu taşınmazdan kaynaklanan 60,000,00 TL artık değere katılma alacağı hakkının bulunduğu yönündeki mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş aşağıdaki hüküm kurulmuştur…”